XX

Günahın ilkiydin sen, gövdesi onun

Elmalar gibi tatlı, aldı yanakların

Karşı gelmek arzusu gibi baştan çıkaran

Sensin şimdi nedeni gereksizce anlam aramamızın 


Tüm parçalarımı sana bıraktım ben

Yeniden kur diye beni baştan başa

Kalbimi kafamın içine koy oradan çıkamayasın diye

Hapset kendini bana, getir sonunu bende


Dağların eteğindedir şimdi huzurun rahatlığı

Ve gölgeler dans eder orada nağmeler eşliğinde

Evin orasıdır senin, öyle söyledi dağ yılanları

Götür beni oraya, kanımla besleyeceğim onları


Dinle ötelerden gelen o sesleri

Hiç mi bir şey ifade etmiyor bu çığlıklar?

Yahut görmüyor musun lanet kelebekleri

Karga sürüleri ses sese, daha savunamayız tarlaları





XXI

Hiçlik asalak gibi dolanıp durur içimde

Çalınan kapıların sahipleri sağırdır artık

“Kimdir o?” diyemeyecek kadar yorgundur işitenler de

Tüm kapılar işlevsiz hâldedir şimdi

Bir tek sen onarırsın o kulakları

Bir tek sen yapabilirsin bunu


Ey Erebus’un karanlık kızı, korkmuyorum senden

Hastalıktan yahut savaştayken veririm canımı

Ki Thanatos’un o yumuşak orağı belirlemesin yazgımı

Can çekişirken bir meydanda, siyah kanatlarını sapla göğsüme

Sırf sen yaptın diye durmadan içerim kanımı

Ki kısa sürmesin bu korkunç ölümün tatlılığı


Hayal kırıklığını temsil eder adın ölümle birleşirken

Ne tür bir eda yaratır bu dehşetli uyum bende

Nasıl da korkunçtur bunu düşlemek 

Kimler yenebilmiş ki onun o zarif gülümsemesini

Dostluk ve sevgilerle kazanmış bulunurken

Hangimiz saklayabilmişiz sonuna dek zayıflığımızı





XXII

Ah, derin bir nefes alamaz mıyız daha

Kurudu mu artık bütün yerlerin havası

Neye yarayacak şimdi o insani gücümüz

Tarihe dönüşüyor sevgi, hatırlamayacağız daha 


Şehla bakışları geziyor zamanın üzerimizde

Hiçbirimizi es geçmeyecek gibi

Keyif alıyor bunu hatırlatmaktan

Keyif alıyoruz zamanımızın azalmasından


Günlerden öyle bir gün ki şimdi

Tüy gibi hafifçe gerek yaşanması

Ve bir şey yapmamalı düşlemekten başka

Sarhoş olmaktan başka kaybederek her şeyi


Nedir isteği ağlayan meleklerin

Barışmak mı isterler iblislerle

Yoksa kandırmak mı vazifeleri onların

Ve götürmek bizleri Tanrı’ya kirli kanatlarıyla





XXIII

Bizler ki hissettiğimizde yüceliriz kuşkusuz

Ara sıra olsa bile sevindirir bu tatlı hüzün bizi

Tadına bağımlı oluruz çarçabuk unutsak da sonra

Ve aramaya başlarız aynı tadı özleyerek tekrar


Kalıcıdır geçmişte yaşanan günler, olaylar

Hiçbir zaman tesirini yitirmez onların tazeliği

Hatırladıkça yaşanır fıskiyeden dağılır gibi

Suları sıçrar terli bedenlerin üzerine


Pergelle ölçülüp biçilmiş olanaklar

Kabarıp taşamayız dışına yazgımızın

Ya da, yazgı demekten başka ne gelir ki elden

Zayıflığımızı bunca hissetmişken enginliğin karşısında


Ne denli acıklıdır doğumuna ağlayanın gözyaşları

Zira melekler fısıldar olacakları sağır kulaklarımıza önceden

Biliriz bizi bekleyenleri ve ürkeriz daha ilk adımda

Ne var ki kurtulamayız yavaş yavaş unutarak yaşamaktan