Islanmış kıyafetlerine değen rüzgarın verdiği serinlik, Korsk'un kurtuluşunu selamlıyordu. Görünmez zincirler paslanmış, kusursuz olmaktan uzak bir şekilde paramparça hale gelmişti. Saatler geçmişti üzerinden, yetimhanenin arazisinden uzaklaşmaya başlayalı. Vitrin altında ki kare boşluktan çıktıktan uzun bir süre boyunca sürünerek ilerlemek zorunda kalmıştı. İdrar ve dışkı kokusu beklerken bu kanalizasyon görünümlü alandan, yanmış yağ kokuları geliyordu burnuna.İlk başta nehir akıntısı gibi gelen sıvıların makina atıkları olduğunu anlaması fazla sürmedi. ''Zihinlerinde ki düşünceler yetmezmiş gibi pislikleri ile de kirletiyorlar onlara ait olmayan bu çevreyi. Atık olma statüsüne eriştim sanırım. Bedenden atılan bir dışkı olmayı seveceğim aklıma gelmezdi.'' dedi gülerek.
Uzaklaştıkça karanlık topraklardan, hoşnutluğu artıyor bir taraftan da eksiklik hissi ile boğuşuyordu kendi içinde. Geride bıraktığı insanları düşündükçe huzursuz ve yanlız hissediyordu Korsk. '' İşaretim bu olmalı. Zihnime geldiyse bu düşünce geçip gitmek için değildir. Amaç vermek istiyor ben olan bana. Symanların olmadığı bir gezegen sayesinde kurtuluşunuz kaçınılmaz zaten terk edilmiş çocuklar. Merak içerisinde olmasın masum fikirleriniz. Nasıl yaşamanız gerektiğine karar veren ben olamam. Ama karar verecek olan sizlere yıldız olabilirim, parlayan yön veren bir yıldız.''
''Duyuyor olsaydınız beni size anlatacağım bir hikaye vardı aslında bu duruma örnek. Biliyorum çünkü kelimelere olan bağlılığınız, imgeleme isteğiniz daha fazla gerçekliğin kendisinden. ''
Tarihin varlığından da eski bir zaman da yaşayan Prens ile ilgili bu hikaye. Genç yaşının getirdiği enerji ile tüm gününü, gecesini ve sonrasını hesaplamaya alışmıştı Prens. Kendi normali, olması gereken hali buydu sonuçta. Uyandığında ağrıyan bir bacak ile başlıyorsa güne, eğilirken yaşayacağı acıyı hesaplar gereksinimlerini ona göre ayarlardı. Seyahat için heveslenme anından da önce, başı olarak görünen gezinin sonunu bilmek ister bu yüzden tüm olasılıkları gözden geçirir ve sonu en başta bilirdi. Hissedeceği zevki sonda da başta da deneyimlemeyi seviyordu. '' O halde herşeyin sonu ölüm'' dedi soytarısı prense. ''Elbette öyle olmalı. Herşey sınıfında olan bir varoluş bir sonra ki durumuna evrilme yeteğine sahip demektir. Yazı-baharı sevdiren, kışın örtülere büründürmesidir. Çıkarmak örtüyü üzerinden, asıl bu sevindirenin kendisidir. Ama hesaplamana değmez ölüm.Her an karşına çıkabilir, tanışmadığın sonraki senin karşısına. Türlü şeylerin olması, hesaplamayı değerli hale getirendir. Sevgim en başta, zaten en sondaki hali ile aynıdır benim.''
Yetimhanede birçok çocukla birlikte sıradayken, gruplar halinde getirildikleri kavramıştı Korsk. Toprak altlarında ki maden de yaşayan insanların çocukların elleri belli ediyordu geçmişleri. Sert tırnaklar, güçlü parmak boğumları ele veriyordu yaşam biçimlerini.Deniz insanlarının evlatları da kurumuş çatlak derileri, dudaklarında ki eskinin izleri denizlerde geçen yaşamların göstergesiydi. Kendi gibi mağara insanları da gözlerinde ve derilerinde ki solgunluktan anlaşılıyordu. Dostlar edinmeliyim diye planladı. Gerçeklere bakabilecek gözlere sahip dostlar.
Toplayıcıların anlattığı diğer topluluklarla tanışmanın yollarını aramalı ve yetimhanenin duvarları içinde neler yaşadığını göstermeliydi onlara. Kendi mağarasına geri dönme düşüncesini çıkarma savaşı veriyordu zihninde. ''Kurtulduğum karanlığa beni kapatan kendi kanımdı sonuçta. Thark olanlarla henüz karşılaşamam. Zihni zayıf olanlar hedefim. Deniz insanları ile başlamalıyım yolculuğuma bu yüzden de en çok arzuladıkları şeyi bulmalıyım. Orman da kaybolan her insan gibi suyu takip etmeliyim. Su birleştirecek olan bizi diye düşündü hızlıca. Elbette onlar da kendi kanlarını satmıştı Rahiplere. Hem gerçek gizlenmişse yapılan hata, hata sayılır mıydı? Kandırılmanız, satın alınmanız gerek biliyorum. Merak etmeyin ben sizinle birlikteyken sizin gibi davranmayı iyi bilirim.'' dedi sevimli sırıtmasıyla.
Çocukluğunda dış dünyayı keşfetme fırsatı fazla olmamıştı o yüzden yabancıydı bu gezegene hala. Okudukları ve duydukları dışında da öğrenmeliydi. Yaratıcısına yönelerek '' Ders saati başladı.'' dedi. Pratiğin ve uygulamalı öğrenimin gücünün, daha fazla olduğunu biliyordu. ''Bütünün bir parçası olduğum bu evren beni yanlız bırakmayacaktır. Eğitmenim yine doğanın kendisi olacak.''
Symanlar insan türünün eğitiminin ezoterik olması taraftarıydılar. Soğuğa karşı dayanıklık testlerinde başarılı olmak için önce sıcaklığın zevkine varmalısınız denirdi. Derinin ve organların dayanıklılığından önce zihnin gücüne önem vermelerinden kaynaklanıyordu bu düşünceleri. Sonuçta insan vücudunu tüm damarlarının içine kadar, hatta daha da derinini araştırmış bir türlü Ruh'a ulaşamamışlardı. Ruhun zihinden gelen olduğu yanılgısına kapıldılar. Bir düşünce bir idea demek olmalıydı Ruh.
Avluda ki eğitimlerin birinde '' Soğuk ne demek?'' diye sormuştu Albay çocuklara. Kimisi karanlık odalarında kaldığı zaman ki hislerim dedi soğuk için. Kimi Mavi ekmeğimi aldığım andır dedi. Korsk ise '' Güneşin kendisidir soğuk'' demişti. ''Sıcaklığı hissettiren ve soğuğu anlamama sebep olan benim için kendisidir varlığın. Kendi içinde var olur herşey.'' Albay bir süre durduktan sonra verilen bazı cevapları başarısız bulmuş ve odun mertebesine göndermişti az sayıda ki çocuğu. ''Şimdi anlıyorum ki her cevabımız her konuşmamız bir tür teknoloji ile Rahiplere aktarılıyordu.Demek ki kaderine bu şekilde karar veriliyordu çocukların. Sevgili orman, sen de başarısız olursam yakmayı düşünür müsün beni?'' diye sordu dokunduğu ağaca. ''Senin eğitmenliğin gerçek ile alakalı bunu görmediğimi düşünme sakın.''
Bulduğu ilk nehir boyunca ilerledi Korks. Her akıntı denize kavuşmak içindir sonuçta. Daha büyük olana duyulan açlık bunun gerekçesi. Kirleri, kararmışlıklarını kendinden büyük olanla karıştırırsa temizleneceğini bilir çünkü. Uzun zamandır hiç durmadan yürüyor koşuyor ya da tırmanıyordu. Nehirin son bulduğu yerde bir gölete denk geldiğin de dinlenmeliyim diye düşündü. Bedeni daha fazlasına dayanamayacak gibi davranmaya başlamıştı. Vücut ısısını korumak için etrafta bulduğu kuru dal ve otlarla ateş yaktı önce. Üzerinde ki paçavrasını çıkardıktan sonra hem avlanmak hem de temizlenmek için gölete girdi.
En son yüzmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen, hala suyun yüzeyinde kalabildiğine sevindi Korsk. ''Uçmak böyle birşey olmalı. Nasıl ki mavi gökyüzü benim tavanımsa sizin için de suyun üstü gökyüzü sayılır.'' diyordu su canlılarına. ''Kuş olmak için bazen kanatlara ihtiyacın yoktur. Kolların da aynı görevi yapabilir. Yeter ki uygun ortamda bulunabilsin. Rüzgarla uçuşan yapraklar gibi bedenim. Ne fikrim var varacağım yer ile ilgili ne de isteğim yere inmektir tekrar.''
Yakalayabildiği minik balıklarla karnını doyuran Korsk, yorgunluğa daha fazla dayanamayarak uykuya daldı yumuşak otların üzerinde. Bedeni istemsizce ve yavaşça Rüyalar Evrenine geçti. Olgunluk çağına gelmiş ve mağarasında ki bebekleri porsiyonlama görevi ona verilmişti. Bıçakların kemiklere sürtünürken çıkardığı tatlı sesi müzik dinler gibi dinliyordu. Kan kokusu tüm vücuduna sinmiş, temizlendikten sonra bile çıkmıyordu üzerinden. Birden annesi belirdi odanın kapısında. Tek bir gün yaşlanmamış ve aydınlanmış bakışları ile. Üstünlüğün saf haline bürünmüştü tüm varlığı. ''Yeterince parçaladın oğlum. Ziyan etmek mi istiyorsun sulu etlerimizi.'' Boğuluyormuşcasına nefes aldı Korsk uykusundan uyanırken.
Rüyanın etkisinden kalbinin atışını yavaşlatmaya çalışan Korsk, karşısında ki çalıların arasından bir çift gözün ona baktığını farketti.