Korsk, sen olmak nasıl bir histi?

Sevgili Fai,

Ben unutmanın sonsuz huzurunu anlama mertebesini tattım. Benim köküme yarayacak suyun cinsi bu şekildeydi. Doğru su olmasaydı, kökün anlamı kalır mıydı? Peki ya acı? Acının gerekliliğini bir çok sembolle daha önceden kavrama fırsatım oldu. Her örnekte bir sonraki adıma geçiş için mecburi sebebini gördüm. Bir başkası sana bunu Doğum acısız başlamaz diyebilir. Doğru bir daldır bu. Acısız olmak için ise kabuksuz olmayı tercih etmen gerekir. Kabuk olmadan da isteğine, amacına ulaşmanın mümkün görünmediğini de ekleyebilir sözlerine. Bu gerçek doğrudur. Örnek veren olarak, tohum kabuksuz filiz vermez çürür toprağın herhangi bir yerinde güneşten habersiz. Köke verilen suyu, acısı, kabuğu ve nefes alışı tek olmalı kişinin. Sadece ona öz olmalı. Benim Korsk oluşumun verdiği his yine sadece benim anlayacağım bir his olarak kalacak. O yüzden Fai, tek olmalıyım. Ben olarak seçtiğim his hala bu.

Artık Rahibin kapısının arkasında beni bekleyeni bilmenin verdiği güç ile davranıyorum. Hissetmenin, içimdeki hayvan olan parçamdan kaynaklı olduğunu anladım. Hayvan olmanın sembolü, düşünebilen ama gerçeği algılayamayandır. Göl suyunda ki yansımasını başka bir varlık olarak görür. Kendi yansıması olduğunu ilk seferinde kavrayamaz. Ağacı görebilir, yerde genişçe uzanmış çalıyı görebilir. Kafasını kaldırınca gökyüzünde ki bulutları görebilir. Bulutun arkasında ki güneşin sürekliliğini anlayamaz. Ağacın arkasında ki kendinden üstün olan diğer hayvanın var olduğunu bilemez hesaplayamaz.

Rahiplerin üç aşamalı öğretileri geçersiz artık benim için. Kendi versiyonumla başlıyorum olmasını istediğim düzene. Melek olarak başladım yola. Saf ve dengeli, karşılıksız hizmet etme aşkı ile oluştu benliğim. İtiraz, farklı bir alternatif ya da öz fikir vermeden kabul ettim kendimden üstün olarak gördüğüm varlığın isteklerini. Hayvan olarak devam ettim. Hislerimi en önemli araç olarak gördüm. İç güdülerim ve bilinç altımın hükmetmesi gerekiyordu benliğime ve buna izin verme düşüncesinden uzak bir şekilde davrandım.

İnsan oldum nihayetinde. Son gerçeklikteyim. Melek ve hayvan parçalarımla bütünleşmiş denge noktasında yerleştirdim zihnimi. Kıskandığın ve arzuladığın bu senin için biliyorum. Bu sebeple başlattın bize savaşını. Yok edilişimizi görmek, geçmiş olarak kalmamızı arzuladın. Silineceğimizi ve hiç var olmamış gibi olacağımızı biliyordun. Sana izin vereceğimi nerden çıkardın? Yaratıcı olduğunu düşünerek başladın en büyük hatana, Genarallerin veya rahiplerin kurtaramayacak seni. Bana benzeyenler ile getireceğiz sonunu.

Korsk artık gerçek amacının ne olması gerektiğine karar vererek sessizce geri adım attı. ''Sana zor gelendir esas yapılması gereken. Gerçeği kavramak için önce bir adım geri gitmelisin. Sonra yüklemelisin gücü yetene. Görebilir misin gecenin karanlığında dumanı?'' Dar kordiorun sonunda ki kapıya farkedilmeden geçmeli ve çıkışa ulaşmalıydı. Bu yapay zindanda yeterince vakit geçirmiş, öğrenmesi gereken tüm bilgiye sahip olmuştu. Albay onu bıraktıktan sonra kendisinin içeride devam edemeceğini söylemişti ona. Kapının hemen önünde olma olasılığı yüksekti. Çocuk derilerinin sergilendiği salon dışında binadan çıkmanın bir yolunu düşünmeye başladı. ''İnsan vücudunu taklit edebilen makinalar bunlar. İzleme yeteneklerini hiçe saymamalıyım. Görünürde kablolar ya da herhangi bir cihaza dair izler yok. Burası Symanlardan önce var olan bir bina. Dikkat çekmemek için öyle bırakmış olmalılar'' diye geçirdi zihninden.

Kralın Yıldızı salonu uzun ve karanlık olan sonsuzluk algısı yaratan bir koridordaydı. Derilerin sergilendiği cam fanuslar ve boş alanın tamamı dışarıdan gelen güneş ışıkları ile aydınlanıyordu. Fanusların boyutu ana ahşap kapıdan geçemeyecek kadar büyük tasarlanmıştı. Bu durumda karanlığın arasında daha önce göremediği başka bir kapı daha olmalıydı. Kalenin girişi herzaman mutfak girişinden küçük yapılırdı sonuçta. Ana kapının açılırken çıkardığı yüksek ses aklına geldi Korsk'un. Demek ki fazla kullanılmıyor, ziyaretçileri etkilemekten başka bir amacı olmayan bir giriş. Buralarda bir yerde türlü pislikler için kullanılan başka bir kapı olmalı, bulmalıyım seni cennetimin girişi.

İstemeden de olsa salona girdiğin de birkez daha baktı fanuslar içinde ki gerilmiş derilere. Benden öncekiler, fark etmiyor biliyorum artık sizin için kurtuluş. Yok olmanın zevkini tatmanızın üzerinden bir hayli zaman geçmiş. Yeni savaşım anlamsız sizin için. Ama intikam ve kıskançlıkda güzel duygular değil mi kardeşlerim?

Fanusta ki yansımasının arkasında başka birinin daha olduğunu gördü Korsk. ''Hayallere dalmayı bırakmalısın koca aptal yakalandın işte. Farkedildi yokluğun ya da izleniyormuşsun zaten.''. En iyi açıklamayı bularak döndü arkasına, kurtuluşumdan vazgeçmek kolay değil artık benim için diyerek. Yüce Albayım.. Tekrar durdu Korsk. Bu sefer yüzünde bir yılanın sırıtmasıyla birlikte. Bir insan olduğunu düşünmüştü yansımanın ya da yapay beden. Gölgelerin içinde kalmış, her iki tarafında da yılan motifi olan taş bir kemer ile süslenmiş geçişi farkettiğinde, bu beklediğim umut kapısı olmalı. Benim gibi olanlarların çıkışı için yapılmış. Geçitin genişliği üç metreden fazla olmasına rağmen karanlık yüzünden ilk seferde görmemesine şaşırdı Korsk. Yukarı doğru kıvrılan, avını boğmaya çalışan yılanlarla süslü kapıyı hiç unutmayacağını söyledi kendi zihnine. ''Madem sessizliği temsil ediyorsun ben de öyle süzülürüm senden içeri. Kabul edeceğini umarak.''

Girişin hemen önünde aşağıya doğru inen merdivenlerle karşılaştı. Karanlık yüzünden daha ilerisini seçmekte zorlanıyordu Korks. Geçmişin hatıralarına dönmesi gerekiyordu şimdi. Önceki eğitimlerinin birinde Albaylar tüm çocukları ayrı ayrı odalara yerleştirmiş ve on gün boyunca çıkışın ve ihtiyaç gidermenin yasak olduğunu söyleyip tüm o korkmuş minik bedenleri karanlığa hapsetmişlerdi. Ağlama ve korku çığlıkları içinde kalan Korsk hayal kurabileceğim, farklı evrenlere seyahat edebileceğim için çok iyi bir ortam demişti ozamanlar. On günün sonunda daha fazla kalmak için eğitmeni ile konuşma cesaretini bile göstermişti.

Şimdi ise kurtuluşuna götüren bu merdivenlerde benzer bir karanlıkta ama fark olarak hayal kurmadan gerçeklikte seyahat edebilirdi. Sağa doğru minik adımlarla duvarı hissedene kadar ilerledi.Duvarların arasında ki boşluk girişin kendisi kadar geniş olmalı diye düşünüyordu. Tahmin ettiği gibi de oldu. En az beş adım sonra hissedebildi soğuk kayanın nemli dokusunu. Ardından elini duvardan kaldırmadan ses çıkarmamaya dikkat ederek teker teker basamakları inmeye başladı. Her indiği basamakta daha da rahatlıyor, zihni hiç olmadığı kadar hızlı düşünebilme yeteneği geliştiriyordu. Yeni benliğinin başlangıcı, sonun göstergesi gibi geldi Korsk'a. Sakin, karanlık ve serin.

Albay şimdiye kadar dönmeliydi ana salona diye düşündü. Neden hala ziller çalmaya başlamadı? Rahip benim gelmediğimi görünce, kendisine yapılan bu saygısızlığa karşı kimi cezanladıracağını söyleyen sözleri hala kulaklarına gelmiyordu. Tahta giriş kapısının sesini burdan bile duyması muhtemeldi. Ama hala içeri girmeye çalışan hiç kimse olmamıştı. '' Demek ki Albay geri dönmeyeceğimi biliyordu.'' Bu yeni düşünce Korks'un sırtında soğuk bir ürpertiye sebep oldu.'' Geri dönmeyecektim. Çünkü Rahip beni de diğer çocuklar gibi cam fanusun içine sonsuza kadar hapsedecekti''

Birden tekrar hatırladı. Yetimhaneye ilk getirildiğinde tüm yeni gelenlerin boyunlarında ki ve ellerinde ki dikenli ipler çıkarılmış, birlikte o koridordan geçirilmişlerdi. Biraz önce kapısından geri döndüğü odaya getirilmiş Rahiple tanışmaları için hazırlanmışlardı. Rahibin odasının içi daha önce hiçbir kitapta görmediği tablolar ve heykeller ile doluydu. Ama Korsk'un dikkatini parlayan metallerin olduğu büyük uzun masa çekmişti. Masanın üzerinde her türlü operasyonda kullanabilinir keskin bıçaklar, testereler ve şırıngalar ile doluydu. Banliyöde ki Doktor Karlat'ın hayallerinde ki oda diye geçirmişti minik aklından o zaman. Cam vitrin içindeki derilerin sahipleri benimle birlikte gelen çocuklardan bazıları olmalı demek ki diye düşündü. ''Yaratıcıma beni bağışladığı için teşekkür etmeyi unutmamalıyım''.

Merdivenin basamakları bitti diye düşündü. Yirmi adım atmasına rağmen hala düz bir zeminde ilerleyen Korsk, karanlığa alışan gözleri ile etrafda görebileceği herhangi bir kapı ya da delik benzeri birşeyler aramaya koyuldu. Ama bulunduğu bölüm o kadar siyahtı ki hiçbirşey algılayamaz durumdaydı. Sadece nereden geldiği henüz belli olmayan bir esinti hissetti. Elleri ile körlemesine tüm duvarı yoklayarak bu serinliğin sebep olduğu deliği bulmaya koyuldu. Tenine hükmeden sözler söyleyerek '' Var oluş amacın rüzgarı ve dokunuşu hissetmek, geceleri bile görebilme özelliğin var tüm vücudumun kabuğu sevgili derim. Yol göster bana birlikteyken hala''

Bir kaç dakikalık arayıştan sonra taş bloklardan daha farklı his veren kaygan birşeye dokunduğunu hissetti. Hemen geri adım atarak tekrar aynı dokuyu bulana kadar iki eli ile birlikte yoklamaya başladı duvarı. ''İşte burdasın.'' Gözleri yerine parmaklarını kullanmak eğlenceli bile sayılırdı Korsk için. Bulduğu bloğu itekliyor çekmeye çalışıyor hareket etmesi için her türlü yöntemi deniyordu, ''Fazla vaktim kalmış olamaz her an anlayabilirler yok olduğumu.'' Ne yaptığını bilmiyordu ama bu plastik tabakadan mekanik bir ses gelmeye başlamıştı. Avucunun içinde ısındığını hissedebiliyordu. ''Sürtünme ile devreye girmiş olmalı'' diye düşündü. Daha sert daha hızlı bir şekilde eli ile ısıtmaya başladı bilmediği bu cismi.

Duvarın hareket etmesini beklerken, üzerinde durduğu zeminin içerisinde yüzer gibi davranan bir ışık huzmesi dairesel hareketlerle tüm zeminde dolaşmaya başladı. Gördüğü bu parlak hareketlilikten çok etkilendi Korsk. ''Benimle birlikte kutlama yapar gibi dans ediyor!'' İlk başta düzensiz gibi gelen bu süzülmenin, dikkatli bakınca son derece kontrollü hareket ettiğini gördü. ''Sarmal biçimde dönüyor. Tıpkı gezegenlerin güneş etrafında yaptığı gibi.'' Eski insanlar, gezegenlerin girdap hareketi yaparak büyük yıldızın etrafında döndüğünü ya da dairesel hareketlerle ilerlediğini düşünürdü. Yanıldıklarını pek sonraları anlamışlardı. Gezegenler ne dairesel ne de girdap şeklinde hareket ediyordu. Sarmal biçim de uzayın sonsuz karanlığında bilinmeze doğru ilerliyorlardı. ''Bu ışık da aynı şekilde hareket ediyor. Merkezinde ki güneşi selamlamak istiyor sadece.''

Taş zeminin ortasına doğru hareket etmeye başladı Korsk yavaşça. Tuzak olma ihtimalini hiçbir zaman aklından çıkarmamalıydı. ''Nerede güneşin sevgili garip yapı? Plastik blok sürtünme ile aktif hale geldi. Senin de aynı biçim de çalışman olası benim için'' diyerek ayağının tabanıyla tüm zemine sürtünmeye girişdi. Zor duyulan bir tık sesinin ardından orta kısım hareket etmeye başladı. Kendi içinde sarmal dönüşler yaparak genişliği bir metreyi bulmayan merdiven basamakları halini alıyordu taş bloklar. Korsk için bu görsel şölen paha biçilemez bir hal alıyordu.

Bir adımını sağlama almadan diğer adımını atmayarak ilerledi basamaklardan aşağıya doğru. Işık huzmesi de onunla birlikte aşağıya iniyor, tüm yolunu aydınlatıyordu. Ne büyük bir buluş diye geçirdi içinden Korsk. Son basamaktan da indikten sonra hiçbir pencere ya da kapnın bulunmadığı bir oda da buldu kendini. İçeride bir sandalye ve bir dolap dışında hiçbirşey yoktu. Rahibin gizli odası olmalı burası diye düşündü. Peki ya çıkışı neredeydi bu odanın. Geldiği merdivenlere tekrar baktı. Şimdi çıkarsa yakalanacağına son derece emindi. Hem bu zamana kadar yokluğumu nasıl oldu da anlamadı Rahip diyordu. Albayın onu binaya getirmesinden beri neredeyse bir saat geçmişti.

İlk önce sandalyeyi incelemeye koyuldu. Kim bilir belkide uçma yeteneğine sahiptir diyerek. Ardından hayatı boyunca hiçbir kitap da görmediği, anlatılan hikayelerin hiçbirinde tasvir edilmediği vitrine doğru yöneldi. Vitrinin içinde ahşap bir kutu dışında hiç birşey yok gibi duruyordu. Kutuyu alarak içini açtı. Yalnızca sayılardan oluşan sayfalarca yazının bulunduğu bir kutu. Bir ve sıfır sayıları düzensiz ve iç içe geçmiş bir şekilde tüm kağıdı kaplıyordu. Tüm bu oda bu kutu için olmalı, bu sayfalarda belli ki son derece önemli onlar için diyerek boş kutuyu vitrinin içine aldığı noktaya geri koydu. Sayfalarıda giysisinden kopardığı bir parça beze sarıp boyuna bağladı.

Ümitsizliğe kapıldığı anda hayali gezegenine bir ziyaretçi geldi. Babası Thark, türlü yiyeceklerle dolu masanın başında oturmuş oğluna acele etmesini, yemekleri soğutmadan yemek istediğini söylüyordu. Hemen bu düşten sıyrıldı Korsk. '' Sen bana ait olmayacak kadar değersizsin'' diyebildi sadece. İhanetin acısını asla unutmamayı diledi, öfkesinden tüm gücü ile vitrine vurduğu sırada.

Bir anda dolap geriye doğru hareket etmeye başladı. Korks elinin acısını düşünmeyi bırakıp daha hızlı ilerlemesi için dolaba destek oluyordu.''Su mu.'' Vitrinin alt kısmında kare bir boşluk oluşturulmuştu. Boşluğun içinde ise sığ bir nehir akıntısı vardı.'' İçerde ki esintinin sebebi bu delik olmalı'' dedi. Hiç düşünmeden suya doğru delikten atladı. Vitrini tekrar yerine alıp alamayacağını hesaplarken, ''Buraya gelene kadar birçok iz bıraktım arkamda. Artık bir anlamı yok bunun.'' diyerek vücudunu yay pozisyonuna getirerek nehir suyunun içinde ilerlemeye başladı.

Haftalık enerji yüklemesinden uyanan Rahip, hediyesinin hala gelmediğini görünce masasının ortasında ki ekrandan Albayı görüntüledi. Neler olduğunu anlamaları bir dakikadan fazla sürmemişti.