''Thark dedi evet doğru'',mırıldanan ve yalnızca kendisinin duyabildiği sesi ile. ''Başkaları da varmış. Hayatta kalan tıpkı bizim banliyömüz gibi yok olmamak için çabalayanlar varmış demek ki! Babamın adını bildiğine göre yabancı da değiliz birbirimize'' diye geçirdi süzgecinden.''Bu kadar yakınımızda ki insanları nasıl oldu da görmedik daha önce! ''
''Görünüş olarak büyük insan bedenin aynısına sahipler ama bu mavi kıyafetlerin içinde ki bedenleri pürüzsüz ve aynı renkte'' diyerek sonsuza kadar sürecekmiş gibi duran keşfetme arzusunun sebep olduğu sorularına yenik düşmüştü Fai.
İki metrenin üzerinde boyu, iri kasları olan, bakışlarında donukluk ve ifadesiz yüz hatlarına sahip bu adamlar hoşuna gitmemişi.Babasının boyu topluluktakilerden biraz daha uzundu. Hatta o yüzden kulubelerinin kapısını bile büyütmüşlerdi. Bu adamların boyu ise babasından da uzundu. Dev adamlar gibi gelmişlerdi Fai'ye. Mağarada ki bebek bakıcıları gibi görünüyolar diye düşündü.Ardından Rahiplerin ellerinde ki aydınlatma aracına baktı. Kendi kullandıklarına benzemeyen ve daha uzak noktaları aydılatacak kadar güçlü olan bu aletlere yakından incelemek istedi.
''Sizinle olan başlangıcımız, topluluğumuzda büyük bir heyecan yarattı. Verdiğiniz hediye ile mutluluk sardı tüm kalbimizi. Geleceğe olan inancımızı tazeledi. Minnetimiz sonsuz Rahip doslarım.'' Thark'ın sesi tüm arazide neşe ile yankılanıyordu. Tekrar görüşmüş olmak, yeni yücelerinin yüzüne tekrar bakabilmek mutlu etmişti onu. Sözünü tutmanın haklı egosu ile dimdik duruyordu karşılarında. ''İşte burdalar size sözünü verdiklerim. Kurtuluşu hak eden evlatlarımız. Sayıları az gelmesin size, bunlar ilk bağımızın meyveleri.'' dedi lider Thark.
''Babam neden bahsediyor böyle? Sözlerini anlayamıyorum, gözlerinde ki bakış da yabancı bana.''Fai hem babasını hem de iki yabancıyı dikkatle izlemeye başladı. Hoşuna gitmeyen bir durumun ortasındaydı ama sebebini bir türlü bulamıyordu. Dikkatli olmalısın dedi kendi kendine.''Doğru gelmeyen birşey var.''
Liderleri ateş yakmalarını istedi adamlarından. İyi bir ziyafeti hak etmişlerdi artık. Çantalarından erzakları çıkarıyor bir tarafdan da neşe ile konuşuyorlardı kendi aralarında. ''Kim bilir bunların karşılığında ne hazineler alırız değil mi!'' diyorladı herşeyden habersiz çocukları işaret ederek.
Diğer çocuğa dönen Rahip, ''Adın ne bakalım senin?'' diye sordu. Çocuk, korkusu yüzünden bacaklarına doğru eğilmiş başını yavaşça kaldırarak ''Milen'' dedi.'' Sevimli kız demek. Annem derimin işlenmiş mermer gibi olduğunu söylerdi''. ''Ben de kesinlikle öyle düşünmüştüm. Senin gibi güzel bir yüze sahip olan birine başka bir isim konulamazdı'' dedi Rahip.
Ardından Fai'ye doğru dönerek ''Peki senin adın nedir çocuk? Görünüşüne bakılırsa Lion olmalısın. Eski tarihin güçlü bir varlığı''. Tam çenesini kaldırıp cevap vereceği sırada ''Korsk'' dedi babası. ''Benim biricik varlığım, evladım Korsk''. Rahip şaşırmış olduğunu gizlemeden babasına doğru döndü. ''Yetim olanları sormuştuk size. Kendi evladın ile gelmen şaşırttı açıkcası bizi''.
'' Kabul edin onu da yalvarıyorum bütün varlığımla. Tüm çocuklar arasında en çok hak eden benim oğlum.'' sesinde ki korkuyu saklamaya çalışarak konuşuyordu Thark. ''Annesini bir süre önce kaybettik. Acılı oldu o süreç bizim için. Ama oğlum yetenekleri ve aklı sayesinde korudu tüm olumsuzluklara karşı kendini. Zayıf bedenin içinde çok güçlü bir zihne sahiptir o. Toplulukta ki okuyabilen tek çocuk benim oğlumdu. Problem çözmede üzerine yoktur onun.Banliyö doktorumuz çırak olarak yanına istedi defalarca hatta.''
Thark'ın sözlerinden hoşlandığı belli olan Rahip elindeki aleti uzattı Fai'ye. ''Bak bakalım çözebilecek misin bu makinayı?'' İçinde bulunduğu bu garip sohbetten bir an olsun uzaklaşmak isteyen Fai avucunu gösterdi adama istemeden de olsa. Evet bu garip icadı incelemek istemişti en başta ama bilinci babasının davranışını çözmek istiyordu artık. Rahibin, avucuna bıraktığı alete döndürdü bakışlarını. Göründüğünden daha ağırdı alet. Koyu kaygan bir yüzeye sahipti. Kestikleri tavukların gırtlak kısmına dokunuyormuş gibi hisseti önce.Canlı bir varlık hissi veriyor avuçlarıma. Birkaç kez açıp kapattı, tüm kenarlarını,boşlukları ve tuş kısımlarını dikkatle inceledi. Sonra Rahibe geri uzattı makinayı, daha fazla tutmak istemiyordu elinde.
'' Yapay radyasyon bu. Çıkan ışını güçlendirmek içinde bir çeşit ayna kullanılmış. Eski insanların kullandığı radyoaktif maddeden olduğunu düşünüyorum. İçinde parlayan yeşil maddeyi daha önce gördüm çünkü. Mağaramızda ki bazı kitaplarda bundan bahsediliyordu.'' dedi öğretmenine cevap veren öğrenci edasıyla. Cevabı yüzünden Rahibin gözünün seyirdiğini düşündü bir an Fai, karşısında ki adamın ilk kez yüzünde bir tepki görmenin şaşkılığı ile.
'' Oğlun bahsettiğin gibi yetenekliymiş kardeşim. Doğru sözler söyledi bize. Uranyum bu gördüğünüz maddenin adı. Minik bir tepkime ile sonsuz ışık kaynağı haline getiriyor cihazı. Kutsal evimizde ki dostlarımızın eseri bu. Yapımını yeni yuvanızda yakından görebilir daha fazlasını öğrenebilirsiniz çocuklar.'' dedi Fai'ye dönerek.
Babası Thark'a doğru dönen çocuk, bu garip adamın ne demek istediğini açıklamasını bekledi. Ama babası onun yüzüne bakmıyor büyülenmişcesine Rahipleri izliyordu.Bağışlarını kabul eden yüce varlıklara dizlerinin üzerinde binlerce teşekkür etmek istiyordu sadece.''Yeni yuvanız da ne demek baba? Neden sadece biz çocuklar için konuşuyor bu adam? Sizi almıyorlarsa yanlarına bizim de gidemeyeceğimizi söylemen gerekmez mi? Hem bizim bir evimiz var zaten. Şef Moras'ın, Doktor Karlat'ın, en iyi içecekleri yapan Bayan Furti'nin olduğu. Yeni bir yuvaya ihtiyacımız olmadığını söylesene baba. Cevap ver lütfen.''
''Kaç''. Fai'nin kafasının içinde ki ses sürekli bu kelimeyi tekrarlıyorudu. ''Kaç''. Fai bu sesi duymazdan gelerek tekrar babasının bacığına sarıldı. ''Beni, tek varlığın olan oğlunu vermeyeceksin değil mi babacığım. Kabul edin onu derken dost olarak demek istedin değil mi? Arkadaş olmamız için bu yakınlaşmaların sebebi. Bebeklerin hastalıklarını iyileştirmek içindir belki tüm bunlar. Güçlü fenerleri olan adamlar her türlü hastalığı da iyileştirebilir belkide. O yüzden yanımızda bu ağlayan dört bebek. Yetim olanlar hakkında konuşmuşsunuz daha önce. Ben yetim değilim ki sana sahibim babacığım.'' Yanlarında ki kız ile tüm hayatı boyunca bir iki kez konuşmasına rağmen onun da gitmesine izin vermemeliydi Fai. ''Milen de kardeşim gibi oldu hep o da yetim sayılmaz değil mi? Tüm topluluk gerçek bir aileyiz dersiniz hep siz büyükler. Lütfen baba konuş benimle. Sizi bırakmak için getirmedim bunca yolu de.''
Bu saygısızlığa sinirlenen Thark tüm gücü ile vurdu oğlunun yüzüne. Tokatın etkisi ile yere serildi Fai. Zeminde duran sivri taşlardan birinin üzerine düşmüştü zayıf bedeni.''Sana yaşama şansı veren bendim, ben büyüttüm seni tüm zorlu şartlar altında. Uğraşlarım emeklerim seni bugüne getiren. Annenin yokluğunda ben arkadaş oldum yanlızlığına. Ne cüretle hangi hadle karşı geliyorsun şimdi bana?'' diye bağırdı yerde duran oğluna.
''Seni ve diğerlerini kutsal Rahiplere emanet ediyorum sevgili oğlum.'' Sesi daha önce de defalarca duyduğu gibi sıcak ve içten geliyordu bu sefer. '' Onlarla birlikte devam edeceksin hayatına. Geleceğin mağarada ki gibi karanlık olmayacak artık. Senin gibi birçoklarını bulacağın bir yere yolculuğun. Şimdi anlamamanı, gitmek istememeni anlıyorum elbette. Büyüdüğün zaman farkedeceksin haklılığımı minik Korsk'um.''
''Sırtından aşağıya doğru akan sıcak kanı mı yoksa göz yaşlarım mı ıslatıyordu bu siyah toprağı, acıtan neydi şuan canımı?''
Rahipler ve adamlar kısa bir konuşmanın ardından el sıkışarak gülüştüler. Beraberinde getirdikleri çantalarını toparlayıp hızlıca ilerlediler karanlık ormana doğru Thark ve adamları. Birkez olsun dönmedi yüzü oğluna, sarılmadan öpmeden ayrılışının utancıydı belkide bunun sebebi. Bağırmak gitme demek istiyordu babasına. Ayağa kalkıp tam koşmak için hazırlanırken Rahip tuttu kolundan minik bedeninin.''Kurban edilişinin şiiri çok duygulandırdı beni, özel bir insan olmalısın'' dedi acı içerisinde ki koluna bakan çocuğa.
''Bu bebekler işimize yaramaz'' dedi diğer Rahip. ''Yükten başka birşey değiller. Yok edelim diğerleri gibi. Yola koyulmalıyız zaten vakit kaybetmeden. General geç kalınmasını sevmiyor biliyorsun.'' Bileğini saat yönünde çevirerek elini ayırdı vücüdundan. Şişenin kapığını çıkarır gibi çıkardı uzvunu. Kısa mekanik bir sesin ardından kolunun ucundaki boşluktan mavi bir ışık çıkmaya başladı. Bebeklere doğru yönlendirdi ışığı. Birkaç saniye sonunda dört bebekten geriye minik kemik parçaları dışında birşey kalmamıştı.
O zaman anladı karşısında ki bu adamların insan olmadığını. Fenerlerinin ışığı gibi kendileri de yapaydı. Eski zamanların anlatıldığı hikayelerde ki neredeyse insanlığın sonunu getiren savaşın yaratıcılarıydı bunlar. Syman'lar. İnsansılar.
Babasının ihaneti, oğlundan vazgeçişi, gördükleri ve yorgun vücudunun her saniye kaybettiği kanı yüzünden artık bıraktı kendini karanlığın serinliğine. Düşünmek daha çok acıya sebep olurdu. Kendi varlığını bilmek artık zevk veren bir üstünlük olmayacaktı. Anlamamanın rahatlığına bıraktı kendini. Karanlığın kendisi olduğu sınıfa yükseldi.
İki çocuğun ellerini ve boyununu dikenli iplerle bağladıktan sonra konuşmalarını engellemek için de ağızlarına bir çeşit gem yerleştirdiler. Gem o kadar sivri kenarlıydı ki ağızlarını her hareket ettirdiğinde damaklarının kanamasına sebep oluyordu. Demirin içinden çıkan mavi sıvı, kesiklerde ki kanla birlikte boğazlarından midelerine doğru akıyordu.
Yerde ki kan birikintisinden yansımasına bakan çocuk, gördüğü yüzün sahibinin kim olduğunu merak etti. '' Hadi Korsk, daha yürüyecek çok yolumuz var'' dedi ipleri elinde tutan sahibi.