Korsk ayaklarının üzerinde daha fazla duramadı. Dizlerinin sert zemine çarptığında çıkarttığı ses tüm boş koridorda yankılandı. Öylesine korkmuş öylesine karışmıştı ki kafası, binanın girişteki iplerle gerilmiş çocuk derileri gibi hareketsiz bir şekilde kapı eşiğine doğru bakıyordu. Zaman artık onun zihni için geçerli bir kavram olmaktan çıkmıştı. Sonsuz olan bu yokluğun ortasında öylece duruyordu. Vücudu yay pozisyonunda olmaya alışıktı sonuçta. Emirlerini aldığında hep bu şekilde itaatkar, başı öne eğilmiş dizlerinin üstünde dururdu. Bir taş bir demir parçası gibi sabitti ruhsuz bedeni. Kade'sinin sebebi bu sefer üstün olana değildi Korks'un. Zamansızlığa ve yokluğa bürünmüş soğuk benliğineydi.
Kafasının içinde ki ses susmak bilmiyordu artık. Çığlık çığlağa bağırıyor, tüm bedeni titretecek kahkalar atıyordu Korks'un kafatasının boş odalarında. ''Kurtuldum senin irinlerle kaplı karanlık zihninden, rüzgar gibi özgürüm engel tanımayanın kendisiyim artık. Beni unutmanın acizliği ile bırakıyorum seni. Hak edişin benimkinden farklı, yanlız ve anlaşılmaz değilim senin gibi. Özgürlüğün sebebiyim ben, ben var olduğum için özgür tüm düşünceler. Unutmayı seçen sen, cevap ver soruma. Cevap ver ateşler içinde erimesi gereken. Görmezden gelemezsin artık beni. Var olmanın nedenini. Cevapla sorumu, sen kahrolası. Hatırladın mı beni?''
''Nasıl suçlarsın beni Fai! Sen değil misin tüm yaşananların sebebi ve şahidi? Güvenin ve sevgin sebep olmadı mı bu karanlık geleceğe? Sen değil misin beni terk eden ilk kesikle. Yanlız bırakışının özrü mü bu sözler? Kahkaların mı iyileştirecek sırtımızda ki izleri? Yok oluşumuzun acısız olduğunu mu düşünüyorsun benim için! Hatırlıyorum seni. Ben olan halimizi. Dünyaya olan saf sevgimizi. Güneşi ilk görüşümüzü, çıplak ayaklarımıza değen çimeni, toprağı, karanlık zamanlarda gökyüzünde asılı olan yıldızları. En çokta seni. Hatırlıyorum benden çalınmanı. Hatırlıyorum artık gerçek beni. Tekrar buldum tüm acılarımı ve sebeplerini.''
Babası Thark, kuzey görevinden döndükten bir hafta sonra topladığı tüm adamlarıyla birlikte sabahın ilk saatlerinde, güneş henüz yükselmişken hazırlamaya başladı sevgili oğlunu. Cassopolisden getirdiği yeni temiz kıyafetleri giydirirken övgüler yağdırıyor, sevgisinin ve anlayışının sonsuzluğundan bahsediyordu oğluna. ''Kurtulmanı istiyorum minik benliğim. Seni bu karanlık mağaradan çıkaracak bir yol keşfettim. Bizim gibi olmaman için tüm çabam. Sen, koşmalı eğlenmeli yemeli tadını çıkarmalısın bu hayat denilen verilmiş hediyenin. Bir kez geliyoruz bu gezegene sevgili oğlum. Onu da en güzel şekilde tüm nimetlerinden yararlanarak geçirmelisin. Sana hediyem bu olmalı koruyan ve gelecek veren bir baba olarak'' demişti Fai'ye. Babasının gözlerindeki parlama, nehirde yansıyan ışıklar gibi gelmişti minik zihnine. Güneşin vurduğu serin güzel sularda yansıyan ışık.
Fai'nin içi, hem yeni kıyafetlerinin teninde yarattığı his hem de hiç gitmediği keşfetme fırsatı olmadığı bu gezegenin atıl topraklarına yapacağı gezi için mutluluk doluydu. Öylesine heyecanlıydı ki babası ve Şef Moras'ın kapı önünde ki bağırışmaları, sözlerini anlamadığı bir müzik gibi geliyordu kulağına. Tüm dünya şimdiden onun sevincine ortak olmuştu. Hayallerinin de ötesinde bir gelecek onu bekliyordu artık.Babasının Thark oluşuna ve oğluna bu denli büyük bir sevgili ile bağlılığından dolayı teşekkür etti görünmez olana.
Moras, Thark'ın kulubesinin önünde durmuş yaptığı bu korkunç hatadan dönmesini istiyordu. ''Aklın başında değil belli ki, nasıl vazgeçersin çocuğundan. Yetmezmiş gibi bu akılsızları da kandırıyorsun kendin ile birlikte. Nasıl bir büyünün etkisindesin sen Thark? İzin vermiyorum bu planın gerçekleşmesine''diye bağırıyordu karşısında gururla dikilmiş olan adama.
''Götüremezsin, izin vermiyorum bu saçmalığa'' diyerek kolundan tuttu Thark'ın. Kuzeyin lideri tek bir hareketi ile Morası yere indirerek '' Hak ettiğin konumda dizlerinin üzerindesin şuan. İznine ya da onayına ihtiyacım olduğunu sana bildiren nedir? Ben tüm çocuklarımızın iyiliği için yapıyorum bunu. Onlara veremeyeceğimiz bir gelecek hediye etmek için çabalıyorum. Desteklemen gerekirken şu yaptığına bak, bana yaptırdıklarına bak Moras'' dedi eski sırdaşı ve arkadaşı olan adama.
Şef Moras bir hafta boyunca vazgeçirmek için gece gündüz uğraştığı adama son kez baktı yaşlı gözleri ile. ''Oğluna, kendi kanına bunu yapmanı nasıl anlamamı beklerisin benden. Bilmediğin bir düzende karşına çıkan bu kendine Rahip denen adamlara körükörüne bağlanmanın nedenini anlayamayacağım asla. Senin yanlışın tanışacak benimle gelecekte. O gün gelene kadar sessizliğim koruyacak bu topluluğu.''
Thark ve adamları, dördü bebeklik çağında altı çocuk ile kuzeye doğru yola koyuldukları sırada, banliyödeki tüm yetişkinler ellerinde ki ganimetlerle dolu yeni haritalarnı çözmek ile meşgulken, Moras mağarısının karanlıklarında yanlız kalmayı tercih etti. Vazgeçmiş ve tükenmişti, gerek görmüyordu artık mücadeleyi. Thark topluluğu, bir çok nimetin işaretli olduğu haritası ile sevindirmişti. ''Rahiplerin karşılıksız verdiği bu hediye için minnet duymalıyız. Arayışımızı bu kadar kolay hale getirmeleri yüceliklerin göstergesi değil mi!'' diyerek kandırmıştı. Görüyordu ki işe de yaramıştı bu hediye. Kimse o günden sonra soru sormamıştı Thark'a. Gözleri kapatan perdeyi yaratmak işte bu kadar kolaydı.
Yol boyunca şarkılar söyleyen şakalaşan adamlara baktıkça, Fai daha da neşeleniyordu. Adamların uçar gibi süzülüşleri ona da bulaşmıştı. Bilmediği sözlere eşlik ediyor, ben de sizinleyim burdayım diyordu etrafını saran bu meleklere. Her adımı, mağaradan uzaklaştığı en uzak noktayı değiştiriyordu sürekli. Şuan en uzak noktadayım gidebildiğim, hayır şimdi daha da uzağım hiç yapamadığım kadar diyordu içinden. Oyun haline getirdiği bu duruma, teşekkürlerini sunuyordu.
Güneş en tepeye ulaştığında dinlenmeleri için emir verdi babası yol arkdaşlarına. Ağaçların gölgelerinde bekleyelim bir süre, serinletir bedenimizi ve dinginleştirir heyecanımızı diyordu. Fai ise daha da uzaklaşmak durmadan ilerlemek keşfetmek istiyordu, kollarını açmış kucaklaşmayı bekleyen yeni evrenini. Karıncaları gördü ilk önce. Kusursuz bir sıra ile ilerleyişlerine büyük saygı duydu.Bir taş yüzünden gitmek istedikleri yolu uzattıklarını farketti. ''Sizin için kaldırabilirim izin verirseniz bu yol kapatıcı kayayı. Karşılıksız benim iyiliğim'' dedi karıncalara. Yapraklarını inceledi ilk kez gördüğü bu türde ki ağaçların. ''Nasıl da güzelsiniz yüksek ulu ağaçlar. Tamamı farklı yapraklarınızın. Vermek istediğiniz bir mesaj mı var bana? Anlattığınız hikayeyi anlayamacak kadar mutluyum'' dedi ve sarıldı gövdesine gölge veren ağacın.
Gökyüzü bile daha farklıydı burda. Yakın, dokunulabilinir görünüyordu Fai için. Direksiz gökler, kıskanıyorum sizi. Tüm toprakları görebiliyor, suyunuz ile muhtaç hale getiriyorsunuz kendinize. Acizliğimin sebebi olmak mutluluk veriyor mu acaba? diye geçirdi içinden. Babasına etrafı keşfetmek istediğini belirten bir cümle kurduktan sonra biraz daha uzaklaştı dinlenme alanından Fai. Derin olmayan bir obruğun içinde duran insan iskeletini gördü.Gökyüzünden düşen bir kaya gibi şekil vermişti etrafındaki yapıya. Daha yakından incelemek için o da içine girdi çukurun kurumuş kemiğin olduğu. ''Kendin mi girdin buraya acaba, yoksa yukarıdan mı düştün kanatlarını kaybedip? '' diye sordu cevap veremeyecek olana.
Ölümün gerçekliği ile karşılaşmak Fai'nin moralini bozmuştu bir anda. Tecrübe etmek istediklerime uygun değil bu durum diye düşündü. Işıksız olana yeterince katlanmıştı. Artık canlı olanları görmek istiyordu bundan sonra. ''Seni tekrar yanlız bırakıyorum geçmişin varlığı. Benim içimde bir anlamın yok senin'' dedi ve ayrıldı çukurun sahibinin yanından.
İlerledikçe daha fazla kemik daha fazla ölüm gördü Fai, ormanın bu alanında. Öbekler halinde bırakılmış, ilk beden gibi çukura konulmaya dahi ihtiyaç duyulmamıştı. Ağaçlar, zeminde ki otlar bile uzak duruyordu bunlardan. ''Anlayamıyorum seni sevgili gezegenim. Kabul etmediğin bir hediye mi bunlar? Neden hale kusarmışcasına dışarıda bıraktın bu bedenleri? Ve sizler bizim unutmayı seçtiğimiz atalarımız olmalısınız. Sırtımı kaşımanıza izin vermiyorum geçmişin izleri.'' diyerek geri döndü dinlenme alanına bitkin bir şekilde.
Gölgesinde bir süre dinlenmelerine izin veren ulu ağaç, rüzgar ile birlikte çıkardığı sesle uyardı herkesi. Uzunca kalamazsınız yamacımda der gibi. Thark, adamlarını ve yanlarında ki minik hediyelerini kontrol ettikten sonra tekrar yola koyulma emri verdi. Uzun bir yolculuk vardı önlerinde. Yeni dostlarını bekletmek istemiyordu daha fazla. Fai ise eski neşesini geri kazanmış herkesten önde yürüyordu bile. Hızlanmalıyız yol arkdaşlarım, gözlerim şölene aç, bedenim uçma isteği ile dolu sizin de katılmanız gerek bana haydi dercesine.
Buluşma alanına doğru gelmeleri yirmi günden fazla sürmüştü modern zaman kervanının. Thark kendini mahçup ve yetersiz hissediyor, adamları ise yorgun düşmüş, bir an önce yüklerinden kurtulmak istiyorlardı. Fai de yol boyunca bir çok ganimet biriktirmiş daha fazlası için heyecanlanıyordu. Kesesi şimdiden solmuş çiçekli dalları, farklı şekillerde ki soğuk taşlar, ölü böcekler ve artık sahibi olmayan dişlerle doluydu. Çukurda ki bedenden de bir hatıra almadığı için biraz kızmıştı kendine önceki günlerde.
Güneş etkisini kaybetmeye başladığı anda, Fai'nin içinde anlam veremediği bir boşluk oluştu. Sevmediği, onu huzursuz eden bu duyguyu ilk kez yaşıyordu. Karanlık ile beraber ürperti de hakim oldu bedenine. Babasının yanına doğru koştu. Yardım dilercesine bakıyordu gözlerinin içine. ''Bu dinlenme yerini sevmedim sevgili babacığım. Uzaklaşmak istiyorum buradan.'' dedi varlığını bile farketmemiş olan babasına. Thark'ın tüm dikkati, karşısında ki ellerinde yol aydınlatan fenerler ile gelen iki Rahib'e doğruydu. Günlerdir içine sığmayan heyecanı daha da arttı. Yaratıcısına kavuşmuş ruh gibi hissediyordu kendini. Elbibesini çekiştirip duran, anlamsız sesler çıkaran oğlunu bir an olsun farkedemedi bile.
Fai, babasının tüm dikkati ile baktığı noktaya çevirdi kafasını. Mavi elbiseler içinde ellerin de daha önce görmediği sanayi işi bir aydınlatma aleti taşıyan iki adamı gördü. Kalbi bedeninden ayrılmak istercesine çarpmaya başladı. Kafesimden kurtulmak istiyorum diyordu sahibine.Babasının elbisesini bırakan Fai, adımlarını geriye doğru attı. Adamlar onlara yaklaştıkça o bir adım daha geri gitmek istiyordu. Masum gözlerinde korku vardı artık. Bebekler ve diğer çocuk da onunla aynı duyguları paylaşırmışcasına ağlamaya, bağırmaya başlamışlardı.
''Kardeşimiz, sözüne sadık olan Thark. Özlemle bekledik tekrar buluşmamızı.'' dedi Rahiplerin birincisi.
Babasının adını bu karanlıklar içinden gelen adamdan duyan Fai, unuttu tekrar nefes almayı.