İçindekileri, insanların yüzüne tokat (güzelleme) gibi "gerçeklikle," yani güzel cümleler kurarak söyleyenlere daha bir yakınlaşıyorum. Cümle kurmak, olanı olduğu gibi söylemek herkesin harcı değil. Sessiz kalmak da kötülüğü onaylamaktır. Sesi çıkmayan bir toplum "Orta Doğulu" kalmaya mahkumdur. Bir ilişkide değerlere, hayata aynı zeminden bakılmadığında tamamen "çıkarcılık" gibi geliyor bana ve yok oluyorum. Hatta... Olmuyor da... Sessiz kölelik ve benmerkezci çıkar çatışmaları. Zaten mesele de bu değil mi? Hepimiz aşağı yukarı her gün karşılaşıyoruz böyle durumlarla. Önemli olan cümle kurabilmek, olmuyorsa da uzaklaşmak. Uzaklaşmanın iyi gelen etkisini yakın zamanlarda keşfettim. Gözümün -mecburen- yörüngesine girenleri de "görmüyorum." Böyle tadından yenmiyor. Bakıp, gülüp geçiyor insan. Bir konuya dair sayfalarca yazı yazma isteğimi durduramıyorum. Bu aşık olduğumdan ya da hayata öfke duyduğumdan değil. Meselem var kelimelerle, sözle, şiirle, mizahla... Her harf bir nota ve ben sadece müziğe, kelimelerle oyun oynayan adamlara, kadınlara, gülünce tebessümü dudaklara zamk gibi yapıştıranlara hayranım...

.

Kötü bir insan mı? Bence evet, kötü bir insan. Bazıları gerçekten kötülüğün esiri; ne kadar tebessüm etseniz, ne kadar çekseniz de çıkmaz o kuyudan. Ahlakı ahlakıma uymuyor ne de olsa.



Gevende - Sanki şarkısını da iliştiriyorum şuralara.

https://www.youtube.com/watch?v=V4kLUVPFar8