Saat gece, ikinin kırkbeş'inde oturup bir karanlığın derinliğinde, teker teker dağılan renklerin karmaşasında yitirirken kendi rengimi, bir felakete alışırken ve buna zaman denilirken her yıkımdan sonra. Ağaç ve suya bir durgunluk bağışlarken ellerim. Bu köksüzlüğü öğrenirken biraz daha
Kaldığın yerleri unutma...
Evet! Bir şeyler oldu biliyorum. Derinlerde bir şeyler oldu ve kırıldı. Sonra döndüm "anın kuşkulu ellerinden."
Öyle çizgilerden, köşelerden ve fotoğrafın bittiği yerden. Üzgün ve geç kalmış yanınla, bir fotoğrafı nasıl bitirdim inanmadım. Bir fotoğrafı nasıl muğlak bıraktım soruyorum hep.
Bazen gecenin soğukkanlı yüzüyle nasıl oluştuğunu bilmediğim bir cümleyi yutkunurken, boğazımda bir susmak doluyor... Buraya da bir susmak yönsüzlüğe...
Bazen de geçenlerin bahsinde kurulurken bir cümleyi, geç kalmış bir noktaya varırken aniden ya da...
Neyse derken ve ardına dizilen bir umutsuzluğa kapılırken, adımlarımı kaçırdım. Gölgemden geçtim. Sular duruldu. Ağaç bitti. İnanmak buraya kadar...
Işığı ve denizi unut...
Kumlardan, dalgalardan alarak ve sürükleyerek sesini en uzağa, yakın olan herşeyi bir rüya gibi bıraktın...
Şehrin gürültüsü, evlerin çıkmazları ve sokaklarda yüzlerin yabancılığına kaç kez çarpan, geçen, kırılan ruhuna bir nedensizlikle başbaşa kalıp hep sonunda akşamlarınla...
sesi ve görmeyi unut...
Geceye katılan, düzensizlikle uykulara yanaşmak için yeniden. Öfkeyi dindir. Yorgunluğu dindir. Sözü dindir. Ve kalmadan bir yoklukta daha bitirdin düşlerini burda. Hiç karşılaşmadan geçilen yolun uzağı, buraya kadar herşey. "Dönüyorum anın kuşkulu sözlerinden." Çünkü böylece dağılmak için yeniden bir renk için. Adını bulmak için...
Sonra hep suskunluğu bilmekle bağ ve denk diye konuştuk tüm bunları.
Bir kabukta iki yalnız kendimle ve bir yanlışla, doğruya neden bulaştık bilmiyorum ve yanılgıya kapılarak sürüklendik.
Bu doğru buraya kadar...
Sonra hep belirsiz bir yerde durarak, durduğunu bilmeyerek beklemek hep. Bir şey yoktu sanki. Öyle gözüküyor gibiydi dışarıdan bakınca ama yine de bir kırgınlık var içinde. Tüm telaşlardan sonra daha sakince doğrulup içinden kendinin, baktığın ve beklediğin uçurumun, bir kitabın sayfalarından bildiğin "yerini unutma" diyen dizenin. Masada son kez bir vedaya dönüşen yüzünün geçtiği ve kaldığı herşeyde, ağlamayı eksiltmeden kirpiklerinden "düştüğün yeri unutma." Hafızan buraya kadar köksüzlüğüm...
(dönüşe...)