kadıköy’ün en boktan diskosunda, hayatımın en süper gününde, içtiğim o efes pilsenin boktan tadı hala damaklarımda. ışıklar, yüksek sesler, insan silüetleri…
işte böyle bir yer kadıköy. herkesle anlaşamaz, ki anlaşmak gibi bir niyeti de yoktur zaten. en güzel buluşmalar kadıköy’de yaşanır. en güzel şiirler, en güzel kadınlar…
yıllar geçse de ruhu değişmez, insanları değişir, gölgeleri, sesleri…
her sokağın, her köşenin bir sesi vardır mesela. birinde cemal süreya’yı görürsün çıplak gözlerinle, birinde barış manço’yu.
gündüz, aceleci ruhların semtidir orası. gece ise tam tersi.
gece olunca kapanır ışıklar, çırılçıplak kalır insanlar. her gece özgürleşir sokaklar. artık bir kural yoktur. yavaşça yaşanır her şey. yavaşça öperler insanlar birbirlerini, yavaş sürülür arabalar… sadece yüksek sesler ve ışıklar hakimdir geceye. deniz bile daha şehvetli vurur kıyıya, yağmur daha sert yağar. her canlının ait olduğu, ya da hissettiği bir sokak vardır. işte böyledir kadıköy, tüm dünyanın ev sahipliğini yapar. ondan ayrılmak da zordur, geri dönmek de. dünyanın hiçbir yeri onun gibi besleyemez ruhları. anlatamazsın, sadece yaşarsın. geriye dönüp baktığında gerçekten yaşadığını gördüğün hatıralarla doludur avuçları. bıraksan da, bıraktığın yerde bekler seni çiçeklerle...
ben üç gün önce terk ettim onu. tekrardan, ve tekrardan. saat on ikiye beş vardı. sesini duydum, üzüntüsünü… dünyanın en boktan diskosunda içerken son efes pilsen’imi. sarhoştum, hiç olmadığım kadar. mutluydum da bir yandan. aşıktım ona, kimseye olmadığım kadar. ve ne kadar kurtulmak istesem de geri döneceğimi biliyordum. çünkü orası benim evimdi, en güvenli yerim… benim sokaklarımdı yabancılık çekmediğim… dünyanın en güzel yerine de gitsem biliyorum, özleyecektim. kulağımda bir fısıltıydı kadıköy, ruhumda gezinen. en saklı sırlarımı bilen… bir insan değil belki ama bir insan kadar diri içimde, o. gülüşlerimin, gözyaşlarımın tek tanığı kadıköy… nereye götürürse hayat beni, ruhumu… denizinin, sokaklarının, her evinin, bir mıh gibi yüreğime saplandığı, fısıltılarının kulaklarımı çınlattığı o yer, kadıköy…
melis
2024-10-30T14:12:21+03:00@ahuzaruri öncelikle çok teşekkür ederim. bir roman yazmak uzun ve meşakkatli bir iş, böyle bir gücü kendimde henüz bulamadığım için böyle bir girişimim olmadı. film tasarımı ve yazarlığı okuduğum için biraz daha senaryo, sinema temelli devam etmeye çalışıyorum. belki yıllar sonra, çok ileride böyle bir girişimim olabilir yeterli hikaye topladıktan sonra. ama yakın gelecekte düşünmüyorum... yorumun için teşekkür ederim.
ahuzaruri
2024-10-27T18:17:46+03:00başından sonuna kusursuz bir olay örgüsüyle, teknik açıdan da ustaca bir roman yazabileceğine dair sinyaller veriyorsun bana. her öykünde bunu görüyorum. anlattığın şey her ne olursa olsun okuru etkin altına almak ve yazdıklarının duygusunu geçirmek konusunda çok iyisin. böyle bir çalışman oldu mu ya da düşündün mü bilmiyorum ancak kendine bunun için bir zaman yaratmalı ve güzel bir roman yazmalısın
burhan13s
2024-09-26T01:34:24+03:00Kadıköy'e olan aşkımın sebebi tekti ancak bu öyküyle birçok sebebi oldu ve daha da aşık oldum. Çok güzel anlatmışsınız. Kaleminize yüreğinize sağlık. :) 🙏🌿