kaç acı tütsülendi göz önünde bilmiyorum

gözbebeklerim çatlarcasına kanadım

duvar diplerinde üşüyüp kokulardan bir evren kardım kendime

daha küçükken öğrendim bunu

bu öngörüyle yaklaştım çiçeğe böceğe

her sabah hevesle pencereye koşup çiğdem kokusu eşliğinde

baş ağrılarıyla ölçtüm nabzını duygularımın

gördüm acıyla kıvranan güneşin ne-denli sahte olduğunu

ıssız kıyılara ulaşmaktı umudum

yollarda aval aval yürürken sevmenin hazzını ölmekle ödedim

halbuki aşkla çarpan yüreğim bir tomurcuk gibi şen şakraktı

renk renk pusularla kesildi yolum

çözümsüz-bir başıma-mutsuz kaldım


bir deterjan fabrikası önünde daha gardını almamışken şafak

annemin masum cahil bakışları bir hilebaz ihtiyarın nefesiyle kirlendi

Basın Ekspres marul tarlasıydı o zaman

Halkalı’ya ateş düşmemişti tezcene

yeşillikler gün batımını örtünürken mavilikler öfkeyle kararıyordu

bir ardıç gülümsemesiydi hayat öngörülemez sertlikte

kalbime bir mermi değdi nazarım beş para etmedi

göğsüm uğuldayan canavar ruhumun hereğini kırdı

bilseydim onca insana rağmen bırakırdım kendimi

merhametim, nefretim hep yok olurdu