havada vurulduğum antidepresanlar

ve sürekli insan kafalarının yanyana kaynayıp durduğu cadde dolusu bir kalabalık

kalbine gözlerinden, yani pencerelerinden zincirlenmiş evler

uykular sayıkladığın tüysüz karabasanlar

delirdiğini sanan nesneler

din müfettişi sadakat

dükkanlardan taşan menfaatler

korkunun ecelle nöbeti

köpüren ciğerlerinle taptığın sözler

saydığın duvarların habire eksik çıkması, dağılmış hakkın

çalıntı sesler, cesetler ve çeşitli serzenişler

gözlerinin kemirdiği yarı açık kapılar.


bir kahvaltının tam ortasında ağzımdan tükürüğüm kanlı bir yeşil zeytin tanesidir bu dünya.


birilerine sarılınca hemen kaybolan çocukluk

makyajlı temaslar, yaşayan ceza, kırılan çıplaklık 

ve sadece acıdan yıkıldığını bilen yataklar

zarif morfinlerle isimlerini elmacık kemiklerinin camına kazıdığın şeytanlar

adım erkek ve sadece kahrolsun sıradaki bütün şarkılar

gitgide adımlarıma yayılıyor bu şehir sokak sokak

saat sabahın karanlık şahidi

can çekişiyor aslında hep siyah

hayat kekeme bir yasaklar vesvesesi kürsüde anlatamadıklarına ağlayan

ve avuçlarımın nasırlarına sıkışmış kafesleredir bütün bu kopuşlar.


kaçarak yaşıyorsun denir buna, çünkü bazan ayrılmak, tek aklı başında olan intihar.


son olarak, hadi inandırsana beni 

bu dünyayla yaşadığına


Aykut Akgül