“Ne biliyorsam açıkça dökeceğim içime. Bir tek merhemini bulamıyorum şu mekanizması bozulmuş sıvazlandıkça küfre dönüşen yüreğimin. Yaylasında tabiiliği bozulmuş bir çiçek ne kadar yaşar. Sıhhatime duacı diye sesini seyrelttim bir delirmenin.
Gel gör bu söyleyemediklerim biriktikçe teşkilatlanıyor sığıntı yüzüm. Gruba sonradan dahil olan sığıntı bir yüzdür kalbim, merhamet gördükçe köleleşen.
Peltekleşiyor dilim şovunu bitirince peşin parasını isteyen kiracı gibi. Kırdım bir bebeği yenilmişliğinden. Tertemiz bir kadavra.
Saatlerce rüsvasını sevdiğim payıma nikâhlandım.
Mübalağalı bir kırgınlık affedilseydi mesela, ben iki katını verecektim şu içtiğin merete.
Husumetini kazanmasaydım bir ilden diğerine giden bir ilahı. Tapılası diye karşıma çıkartılan.
Nafile, çerçeveletip astım peçesi düşen bir gelinin faziletini halka.
Zembereğinden boşaldı, bir türlü neresinden başlayacağını bilmediğim söz. Bir kadının elleri iri parmakları kalın. İşte bu yüzden ısıtıp ısıtıp önümüze getiriyorlar kışı. Mesela o kadın, kalbi ince.
Bir eksilmenin bağrını açtım, içime doluyor.
Kolonyalanan şakaklarıma adi bir metanet takılıyor, illetidir boynunu uzatan bir atın ellerinin olmayışı. Benim demir yakalıklarım. İlikleyince şivesi düzeliyor, gençken güzel kadındı doğrusu. Rica ederim, şefkatle düşüyorum. Acımı, kimse gördü mü endişesine bastırarak.
İçime kilimini seren iltica etti. Kah ameliyat masasında girdiler kanıma kah yarı ölü çıkartılırken sinenden. Şahitsin nasırlı ayaklarımı bağdaş kurup sakladım. Etekleri ıslanmasın diye topuk bileklerine çekilen bahtım, dört başı mamur bir isyan bu. Şiddetli bir savaş tutturduysak, naylon tarak yüz hatlarını gerginleştirdiyse, bir oğlan işmar ettiyse bir kıza, güve yemiş ip gibi çözülür kısır düğüm.
Rüyayı hayra yoran mutedil bozguncu meğer şerle harçlıklıyor ceplerimi. Bilmiyor, habilin yanında kabil de vardır. Yalnızca ölünün başında okunacaksa bu kitap ölüm de kalsın.”