Üzüm aynı güneşe bakıyordu

Aynı yağmur suvardı buğdayları


Yürürdük yollardan evvel

Ardımıza şehirler kurulurdu

Kime sorsak kendi kesmişti mührü oysa

Nereye baksak gözleri kanardı ihtirastan


Uykusundan uyandırdılar çocukları

Başlayıp bitmelerin, yolda bırakmaların, düşmelerin

Ne kadar kaygılık yanı varsa günü aç geçirmenin

Rahatta, bir kapının önünde, kendi evinde

Uzağa gitme demenin tasması boynunda

Benziyordu ipleri kesen uçurtma hırsızlarına

Yine de yürüyordu çocuklar, yine gözlerimizin içine

Bir nakışa asırlık isimler veriyordu.


Öyle de olacaktı.

Güneşin yüzünde bir meydan beliriyor

Geliyoruz çeşmeler ve kurnaları, meydanlar

Her yiğidin heybesinde ayna

Her güzel bir hançeri kaldırıyor hayalinde

Şehirlilik, vitrin canavarları, ve ölmek iştahı büyüyor

Bir elma bölünmez paylara bölünüyor

Haram lokmalar çocuklara

Yazıklar çocuklara

Çocuklar bir eyvahın sırtında kızıla kesip

Çocuklar çıkıyor yolculuklara


İçimde ölmeye gidenlerden bir müze

Sevgilerim, kanatan çiçekler gülüyor yüzümüze

Uzaklara bakıyorum uzaklar benim olsun diye

Koparıp alayım, sesim çıksın ne var?

Ürkümden geçmiyor derdim sevgiliye


Yürüyorum onların tozlarına

Yüzümü rüzgarıma siliyorum

Kim öptü beni, ne götürdü ciğerimden kendini?

Kanıp yalanların en çıkmazına

Sonu vardır yaşamanın,

Vaktim dardır diyorum.


Karışıyorum bir herkes gibilik alıyor

Düştüğüm yere, gittiğim nere

Ne denir böyle yaslı, duman gibilere

Bilmiyorum.



Fotoğraf: Yasemin Çargıt