İş yok, güç yok

Ceplerim delik, kısa devredeyim.

Fikirler savruk etrafta, yalnız olduğumdan toplamıyorum.

Tütün kokusu sineklerin üzerine sinmiş.

Saat boş film şeridi gibi hep aynı.

Taş plak cızırdatıyor aynı şarkıyı.

Ağaçlar fırtınada çatırdıyor.

Çırılçıplak döşekte uzanıyorum.

Yağmurda kuşatılmış Viyana kalesi gibi saf ingiliz yünü ile sarıyorum tüm bedenimi.

Alnımın terlediğini fark ediyorum.

Kuşatmayı gevşetiyorum.

Sağ ayağımı yorgandan dışarı çıkartıyorum.

Bir ferahlama.

Viyana’nın fedaileri yumuşamayı görünce hararetle harbe girişiyor.

Tenekeye tükürüp çıt sesinin Sibirya soğuğuyla şekillenmişi olan ayağımı diğer ayağımla dengeliyorum.

Hemen devresi diğer devresine fedailerin konumunu ve gücünü anlatıyor.

Ayağımı terazilerken bir 70'lik kitap düşüyor. Kaldırırken 124. sayfanın ilk cümlesini görüyorum.

İlk bölük anlatıyor:

‘’Sarkan buz var saçak altından geçme.’’

Diğer cümleyede göz gezdirirken dengemi kaybedip parlak ateşin öpüşüyle tahta zemine tosluyorum.

Askerler yorgunluklarını atlatırlarken fedailer tepelerine bilmedikleri bir dilde bağırarak biniyor. (am arsch haengt der hammer!, am arsch haengt der hammer!)

Tabutun içindeki günahkar gibi sırt üstü tumturaklı homurdanıyorum.

Çadırları aleve verilmiş devreler bağırıyor

‘’Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersiniz?‘’ 

Vücudum dağılıp parçalanıyor.

Göz bebeklerim gökyüzündeki kara delik gibi büyüyor, haha güneş, yıldızları yiyor. Fazla dozda LSD’den sanırsam.

devrelerin devrelere emanetleri ateşle, suyun ittifakıyla Beşir Fuat oldu.

Bir ihtimal daha var, o da kış uykusu mu dersiniz?