1

''Varlığın beni yormaya başladı artık. Tahammül edebilir miyim, etmek zorunda mıyım, bunu bile düşünemez hale getirdin beni. Yok olmanı, yenilenmemeni, düzeltilememeni istiyorum, tüm irin kaplı kokmuş bedenimle. Yıldırımdan korkmanı, depremden kaçmak için yarattığın sağlam binalarını, güneşli havalarda gevşemeni, karanlıklarla dolu huzur veren sessiz gökyüzü altında huzursuz olmanı kaldıramıyorum artık. Yürürken kollarını sallamanı, gülerken o pis işlerinde kullandığın ellerinle ağzını kapatmanı. Avını yutmaya çalışan ıslak bedenli soğuk sürüngenler gibi tüm dişlerini bedenin dışına doğru hareket ettirmene dayanamıyorum yok olası. Sevdiğini acele ile sevmediklerini zorla ısrar isteyerek yapmana katlanamıyorum. Varlığından, aldığın nefesten, tohumlarından nefret eder buluyorum kendimi.

Sana katlanma sınırımın sonuna geldim artık. Bir amacı varsa bu dünyadaki bedenlerin, kendi için değil bir alet misali ise varlığın, benim oluşum senin sonunu hazırlamaktır. Düşüm, sahip olduklarını, arzularını, kurban edilmiş bir bedenin derisini ayıran rahip misali koparmaktır zihninden senin. Bilmekteyim, varlığın son bulduğunda bile tekrar olmaman için tüm gücümle hazır beklemem gerektiğini. Ne isteyeceklerini kendileri bile bilmezken onlara tümünü sırasıyla hazırladım. Ben ne istediğimi bilmezken bana yapmaya çalıştıkları gibi.

Diz çöküyorum karşında bu kokuşmuş irin kaplı bedenimle. Sen yarattın beni, sen asıl gücün sahibi. Yalvarmam yalnızca sana ey o her şeyin ilki. Gösterme bana varlığını. Gösterme gücünü ve sonsuz ışığını. Gösterme ki daha da artsın içimdeki o yok etme sevinci.''

2

''Bilinen evrenin başlangıcı iki zıt parçacığın birbirine çarpışmasıyla oluştuğuna inanılır. Yok oluşun da aynı şekilde zıtlığın çarpışmasıyla olması doğal karşılanır o halde. Yok oluş parçacıkların ilk formu içindir aslında. Ne de olsa yeni bir evren yaratılmıştır o kusursuz çarpışmanın ardından. Kavramak için, okyanuslara benzetilmiştir tüm hareketin yaptığı dans gösterisi. Süzülmektedir görünmez ışıksızlığın içinde sonsuzluğa doğru. Seslenir evren düşünen tüm varlıklara. Kendin olma asla der, fark ederse yaşayanlar varlığını, isterler senden tüm ışığını. Tıpkı benim yarattığım bu karanlık denizin benden istemesi gibi.''

Yetimhanenin az ışık alan bu odasında bir kez daha okudu rahip kendisine bırakılmış bir mirasın sayfalarını. Her seferinde farklı bir algıya gömülüyordu zihni. En çok da bu yönünü seviyordu okuduklarının. Yeniden en baştan hiç yaşanmamış gibi hissettirmesini. Tıpkı bu oda gibi diye bağırdı en yüksek sesiyle. ''Tıpkı bu oda gibi. Tuğlaların arasında sürekli yer değiştiren bu garip icat, bu aydınlatan taş gibi dans ediyor zihnimde. Geçtiği yer aydınlık sadece, kalan duvarlara yetmiyor gücü, ulaşmıyor ışığı'' diye bağırdı yalnızca kendisinin duyacağını bile bile.'' Tıpkı bu oda gibi okuduklarım. Sırların bile sırrı olduğunu öğretiyor bana.'' diye geçirdi içinden tekrar tekrar. Bir kez daha baktı sevdiği bu odaya. Nasıl bir malzemeden yapıldığı belli olmayan bir vitrin ve sandalye dışında hiçbir şeyin olmadığı, tuğla duvarların arasındaki tek canlı olan kendi bedenine çarpan rüzgarın nereden geldiğini bile bilmediği odaya. Miras sayfalarını büyük bir özen göstererek önceki rahibin verdiği kutuya yerleştirdi tek tek. Okurken açık bırakırdı kutunun kapağını her seferinde, bir daha açamazsam korkusuyla. Emin olunca düzeninden sayfaların öyle kapatırdı kapağı son kez görecekmişçesine.