göl dibinde sahibini arayan bir tekne

ne deniz halkının, ne de kayıp mürettebat

kekeme ruh şarkı söylemek için uyanır

apayrı bir dilde söylenir süregelen kelam

yeni evlenmiş gelin ölüleri vurur kıyıya

eksik bir düğüne davetliysek ve ege halkı

maşrapa başında üzüm suyu ister durur


takvimi icat eden herif daha doğmamış

bugün pazar diyenin kellesine beş altın

yağmur kuzeye düşer, kıştan sonra yaz gelir

bu denlisi kafi toprak sürmek için

çamurlu hava hayrı işaret etmez ve

geceden sonra gündüzü bilmek için

yirminci yüzyıl bilimine ihtiyaç yoktur


göl dibinde sahibini arayan bir tekne

ne tekne bizim ne de biz gölün dibinde

tevekkeli oturmuşuz taşın üstüne

gök gürlese günahımızdan bileceğiz

hele bir de bir yıldırım yalasa tarlaları uzakta

gök tanrının yüzünü gördük zannedeceğiz


göl dibinde sahibini arayan diyorum

göl sarhoş, halk sarhoş

kim neyi aramış da bulmuş zaten

bir senle ben ayığız gölün dibinde

bir başımıza ve ortasında hiçliğin

sen eksik bir gelin

oysa ne şaraplık üzüm dövülmüş

ne marangoz oymuş tası, ne demir ustası


bazı bazı uzak yol yolcuları evimize gelir

onlara farsça şiirler okursun

ne farsça konuşan doğmuş anasının karnından

ne ilk şair söylemiştir kelimesini

sen onlara bir şeyler okursun

hakikat güzelim

hangi şiirle güzelleşir kafamız

hangi şarap dokunur şuracığımıza

sen bir başına ve ölü karanlıkta

ne okursun