Kendi çölümde bir serabın içine hapsolmuştum. Defalarca yanımdan geçti, uzaklardan beni izledi ama seraptan başka bir şey göremedi. Ne zaman karşıma çıksa heybemden de bir şans çıkarmıştım. Yine bir şans uzattım ona ve seslendim. Duymadı beni. Bıraktığım yerde kaldı. Heybemdeki son şans da böylece ellerimden kayıp gitmişti. Onu da tutamadı. Bundan sonra görse bile heybem boştu, çaresizdim.

Uzun yıllar oldu bu serabın içine gömüleli. Yıllarca ona seslendim. Hep başka yönlere doğru gitti. Görmese bile bir kez olsun üzerime basıp geçemedi. Sesimi duymamaya ant içmiş gibi kaçtı benden. Tekrar vuslata ermekten korkuyordu. Tekrar kaybetmekten korkuyordu. Son görmemde neredeyse önüme düştü. Oldukça yakındı ama yine bu çölde ilk düştüğü yere doğru yürüdü.

Varmak istediği noktaya geldiğinde durmadan yürümeye devam etmişti. Sonra gözden kayboldu. Ben de bundan sonra işime yaramayacak heybemi oraya bırakarak yürümeye başladım. İzini sürmeye çalışsam da hiçbir yerde göremiyordum.

Onu gördükçe yaralarımın kabukları soyulur ve kanamaya başlardı. Geçmişte yaşadığımız kötü ne varsa geçerdi gözümün önünden. İlk kavuşmamızdı. Dünya ayaklarımın altında değil gibiydi. O da çok mutluydu ama sürekli kafasında dönen ve onu da beni de rahatsız eden şeyler vardı. Yıllarım onun kafasının içini bir hizmetçi gibi temizlemekle geçmişti. Ben temizledikçe önüme başka bir şey atıyordu. Zamanla yüzüme bile bakmadan her şeyi fırlatmaya başlamıştı. Vücudum böyle darbeler almıştı. Onu gördüğüm zaman veya aklıma geldiği zaman o yaraların kabukları birer birer dökülür ve kanardı. Kanım kumlara izimi çizerken ben onun izini arıyordum.

Onu bulmaya çalışırken bir anda çöl fırtınası başlamıştı. Fırtınaya aldırış etmeden gözlerimi kapatarak yürümeye devam ettim. Yürürken bir şey çarptı vücuduma. Fırtına yüzüme doğru vurduğu için üzerimden kaçmadan elime alarak kendimi yere bıraktım. Fırtınanın durmasını bekledim. Bir kağıt gibi bir şeydi elimdeki. Nihayet fırtına durmuş ve gözlerimi açabilmiştim. Merakla elimdeki şeye baktığımda bizim fotoğrafımızı gördüm. Bahsettiğim o ilk kavuşmanın fotoğrafı ve arkasında benim el yazım vardı. Ayaklarımızın altındaki yeri bile hissetmez olmuştuk o an için. Sayfalarca yazmıştım ona. Hiç adını yazamamıştım bir yere. Birisi görür diye korkumdan “o” diye bahsetmiştim, yazdıklarımda. Hiçbirisini okutmadan da yakmıştım. Fotoğrafın geldiği yönde olacağını tahmin ederek o yöne doğru yürümeye başladım.

Onu hiç bulamama korkusuyla fotoğrafımızı elimde sımsıkı tutuyordum. Bu fotoğrafın bana yazdıracağı daha çok şey vardı. Çok fazla yorulmuştum bu yüzden sık sık durmaya başlamıştım. Durduğum yerlerden birisinde bir el izi gördüm. Buradan geçmiş olmalı diyerek doğru yolda olduğumdan emin olmuştum.

Susamıştım. Çölün sıcağı beni iyice yormuştu. Akşam olmaya yakındı. Daha fazla yürüyemeyeceğimi anlayarak bir yere çöktüm. Gece sert geçeceği için onun da duracağını düşünüyordum. Böylece daha fazla uzaklaşamaz benden diyerek durdum. Bir yudum su içtiğimde kendime gelmiştim. Çöle düştüğümden beri ilk defa su içmiştim. Şimdiye kadar ağrımayan yaralarım ağrımaya başlamıştı. Kanın sıcaklığını vücudumda hissediyordum. Gökyüzü kararmıştı. Bir anda aydınlandı ama hiçbir şey görmeden tekrar karanlık oldu etraf. Olanlara hiçbir anlam veremiyordum. Öylece uyudum. Güneşin ilk ışıklarıyla uyanmıştım. Kendi çölümde üşüyordum. Güneş fayda etmiyordu. Gece nasıl geçmişse çöl çok farklı görünüyordu. Hızlı adımlarla etrafa bakındım. O sırada bir kaktüs dikkatimi çekti. Kaktüsün dibinde kurumuş kan, yara kabukları ve elimdeki fotoğrafın neredeyse aynısının çizilmiş hali vardı. Mecnun buradan geçmiş ve gerçek bir mecnun olmuştu. Onun peşinden gitmeliyim diye ruhumun beni götürdüğü yere doğru gitmeye başladım. Çok sürmeden onu karşımda görmüştüm. Onu karşımda görmemle birlikte anlamıştım her şeyi. Elini bana uzatıyordu ama ben uzanamıyordum. Sesini duyamıyordum. İsmini haykırıyordum. İçimde biriken kelimelerin, cümlelerin hiçbirisi çıkmaz olmuştu. Sadece ismini söylüyordum ve istemeden bir güç tarafından uzaklaşıyordum ondan. Bu gücü hapsolduğum serap mı yapıyor acaba diye düşündüğüm esnada hapsolmadığımı fark ettim. Serap çoktan beni bırakmıştı. O, nihayet Mecnun olmuştu ama ben artık Leyla değildim.