Düştüm içine dünyanın

Kalabalıklarla doydum, gürültüyle

Bilsem ekmeğini kazananın felahını

Anlasam nerelere kadar büyür de kırar omurgasını

Alıp kan içen ihtiraslar gibi yürekler uzağına

Şarkılar, savuşan mevsimler anlatsam

Beni koyulara boyayıp zemin eden şehirden

Teşne koyup alırlar bilirim, demem.


Kavgadır, sevdaların evveliydi

Diri, aşina gençler göğüs verirdi durup gitmemişliğime

Bitip helal çiçekler gibi el saksılarında

Çıldırmış güneşler icar ederdim sabahlarına

Beni sever, omuzlayıp evvel gecelerinden

Serin akşamlarına alırdılar.


Büyüdü kontrol bilmez kanlı devrimler içimde

İçim demir ağlı metropoller gibi sarhoş

Cebimde yazısı bozulmuş bir mektupla kıyamet bekledim

Yumruklar sıktı konuştukça anlayanlar

Paylaştıkça bitmezi ekmeğin ve ıslanan bir gömleğin

Nasıl da bilirdim benim ömrümü saydığını

Uyutup sevdikçe dost meclislerini belki yüzünden

Gözlerinden cellatça aminler okunurdu

Kaçıp kurtulmak olmazdı sırrım karıştıkça

Kalıp kurtuldum kurtulmaktan.


Sevdim sonra, sevmek ölümsüzlüğe inanmaktır

Sebepler söyledim iyiliktir diye

Neydi kırıldıkça kucaklayan gönlümü

Nasıldı bir gecenin içinden düşlemek bir taze nefesi

Öpmek bir güzeli bileğinden

Var mıydı bildiğim yolları, ya acelesi

Vardı evet.


O zaman versin elini anadoludan yüksek ne varsa

Alsın beni bırakayım şamanlarla inatlaşmayı

Yarışsa yarışalım ne var?

Çamursa karışalım gocunmam

Ateşse yanar, kardeşse sarılırım

Kaldırıp götürsün beni bildiğine


Söylesinler ne varsa vedaya varmayan dilime doğru

Beni kaybettiği yerde beklesin

İrtifa bana, vefa bana, zan bana

Dokunmaz ve kanatmaz değildir bilsin.



Fotoğraf: Yasemin Çargıt