Hepimiz bir şeyler göstermeye çalışırız. Çevremizde yaşayan ve hiç tanımadığımız insanlara. Mutlu olduğumuz anı, güçlü olduğumuz anı, zengin olduğumuz anı ama üzgün olduğumuz zamanları hiç göstermeyiz ya da yalnız kaldığımız anı hiç kimselere söylemeyiz. Ha mantıklı da geliyor aslında mutsuz olduğum ve üzgün olduğum bir anı neden insanlara söyleme çabasına gireyim ya da şöyle mi demeliyim güçlü görünmek zorundayız ama neyi kanıtlar ki bu. Sadece bir maske altında daha fazla acı çekmemize sebep olmaz mı? Hem de hiçbir değeri olmayan insanlar için. Üzgünken güçlü görünme çabası gerçekten bu kadar önemli mi?
Size bir şey anlatacağım. Bunu bana Doktor Fatih söylemişti. Ben hastaymışım en azından dışarıdaki insanlar bana böyle diyorlar. Oysa ben sadece kahkaha atıp gülüp geçiyorum, çünkü hiçbirine değer vermiyorum. Tanımadığım insanlara neden değer vereyim, neden önem vereyim ki. Ya da onlar benim efendimmiş gibi neden saygı duyayım. Evet belki deliyim onlara göre ama bana sorsanız ben onlardan zekiyim. Deli olan onlar hem sorsak onlara deli değilim derler, kim zaten kendine deli der ki. Ben de demiyorum doğru ama ben deliysem bile delinin akıllı tarafındayım. En azından pranga vurulmuş ve aklını unutmuş insanlardan değilim.
İnsanları sevmeyin ya da insanlara değer vermeyin demiyorum. Hayatınızda hiçbir katkısı olmayan insanları uzaklaştırın diyorum. Hani o büyük süslü iş yerleri, alış veriş merkezleri, kafeler, caddeler bunlar var ya, bence bunlar yok. Bir de ruhun yaşamımızın merkezini istila eden bir tür haşere, kemirgenlerden ziyade insanın gerçekten yanında olan dostları arkadaşları ve ailesi bunları düşünme durumu daha önemli değil mi? Bana ne dışarıdaki kızın veya dışarıdaki erkeğin veya dışarıdaki dedenin benim hakkımda ne düşündüğünden. Ben onları tanımam onlarda beni tanımasınlar.
Bu sorular işte kafamın içinde genelde bunlar dolanıyor. Doktorun bana değişik bir insan olduğumu söylüyor ama bu normal değil mi? insan dediğin zaten farklı bir mekanizma üzerine kurulu değil midir. Sonra soruyorum size, bütün insanlar birbirine benzer olsaydı çekilir miydi insan denen varlık ve dünya. Ya düşünsenize karşımızda her gün aynı kişiyi görüyorsunuz, aynı konuşma, aynı ses. Düşünmek bile zulüm. Bence farklılıklar güzeldir ama bu farklılıkları kabul etmeyen insan topluluğu bence işte onu reddetmek gerekir.
Ben niye mi delirdim? galiba çok düşünmekten ve üzülmekten. Hiç boş zamanım olmadı, insanların ne düşündükleri aslında umurunda değil. Kendi hayatımı kendim kurmak istedim. Mutluluğumu gerçekten mutlu olduğum anda gösterdim ve üzgün olduğumda da üzüntümü belli ettim. Ama bunlar dış dünyada tepki yarattı, alışık değildi insanlar. Galiba ne hayal kuran bir yetişkine ne gülen bir yetişkine nede ağlayan bir yetişkine alışkın değildi dünya.
Daha doğrusu bir insana alışkın değildiler. Kendileri kalplerini taş kesilmiş bir robot misali hayatlarını devam ettirirken ben ve benim gibi olanları kabul edemiyorlardı. Sonra bize bir maske vermek istiyorlardı. Maskeyi kabul edersen onlar gibi oluyordun ama kabul etmediğinde yine bir maske veriyorlardı ama bu maskeyle kendilerinden öyle bir dışlıyorlardı ki deli diyorlardı.
En son Deli, üşütmüş ya da hayalperest diyorlardı. Ama bana hiç hayalperest demediler çünkü ben zengin değildim bu da dünyanın adaletsiz bir yanı.
Yan koğuşumda bir arkadaş var, Fikri hayalperest Fikri derler. Zengin bir aileden geliyor. Bana ise deli sadece deli derler ismimi bile söyleme gereksinimi duymuyorlar. Zaten buradaki herkes deli. Doktorlar bile deli, bakmayın bizi iyileştirmeye çalıştıklarına, geçen gördüm bizim hastanenin baş hekimi bir futbol maçı izliyordu. Maçı izlerken de bir total yapmıştı. Sonra arada bir dua ediyor ve takımının kazanmasını istiyordu ama bu adam dinine bağlı olanlara neden laf ediyordu. Yoksa o da üşütmüş müydü? Ne yaptığını bilmiyordu galiba.
Ya da bizim kantinde duran Fevzi gibi değişik hareketler peşindeydi. Fevzi demişken öyle bir çocuk ki ben böyle bir deli görmedim. Matematik, Fizik, Kimya, Astronomi anlayacağınız sayısal bir zeka. Niye delirdin dediğimde, de ben deli değilim abi sadece dinlenmek istiyorum dedi. Ya akıllı adam dış dünyadaki delilerin arasında kalıp delilik edeceğine içerideki akıllıların arasına gelip deli numarası yapmayı daha mantıklı buluyor. Belki de ben de öyle yapıyorum. Yok be ben tam 40 yıldır buradayım. Aklım olsa 40 yıl dünyada yaşar mıyım hiç.
Geçen yarışma izliyorum galiba bir bilgi yarışması. İlk konuk tanıdık bizim Başhekim Suat. Adam kılkuyruk ama zeki adam yarışmayı kazandı. Kim çalıştırdı seni dedi sunucu Hakan Vardağlı. Cevap manidar ne derse hoştur. Demez mi beni karma dörtlü çalıştırdı. Eh karma dörtlü efsanedir. Fikri , Zaptiyeli Ali, Fevzi ve ben deniz Kudret.
Deliyiz ama hoş deliyiz. Biz deliyi suya götürür susuz getiririz. Bakmayın Bakırköy tımarhane değildir. Sadece bir tatil beldesidir. Kafa dinlemek için Erzurum'a Rize'ye ya da ta uzak doğuya gidilmez. Bunlar cep yakan yoldur. Ne mi yapacaksın, geleceksin sen de bizim yanımıza bakacaksın bir ömür keyfinin kahyasına.
Bak ne diyor bizim Fevzi.
Fevzi: Aman ha Kudret Hocam, paylaşmayın sırrı keyfimize ortak çıkmasın.
Kudret: Haklısın ama söyle bakalım, 40 yıl kaç gün eder ama Deli hesabında?
Fevzi: Valla pek bir şey etmez... En fazla 40 kağıt çalışır
Kudret: E haklısın deli insan parayla ölçer günü bizler ise anıyla. 14609 gün demekmiş kırk yıl anlayacağın bir o kadar anı.
Neyse uzatmadan gelelim sadede söyle maske ömrünü para ve sahteler yolunda tüketen sen mi deli yoksa kırk yıla kırk hayat sığdıran ben mi deli?