Bayan R. pazar yerine vardığında saat öğleye doğruydu. Onun saat kaçta geleceği belli olmuyordu çoğu zaman. Ama mutlaka gelirdi. Yavaş adımlarla sebze satan ihtiyarın yanındaki yere yanaşıp elinde tuttuğu iskemleyi açtı. Üzerine, taşıdığı tahta sandığını koydu. Yaşlı adama dönüp ''Bugün, bir insanın özgürlüğüne kavuşması kadar güzel.'' diye söylendi. Adamın duyup duymadığı umurunda değildi. Yaşlı adam hafif güldü ve sebzelerini sulamaya devam etti.  Pazar yeri oldukça sesliydi. Bayan R. rahatsızlık duysa bile pek oralı olmadı.

 İskemlenin üzerine koyduğu tahta sandıktan küçük şişecikler çıkardı. Hepsine ayrı özen gösteriyordu. Bir elmas tutar gibi tek tek yerleştirdi. Yanında getirdiği kumaşları ağaçlara ve iskemlenin önüne astı. Kumaşların üzerine kendi özen göstererek bazı cümleler yazmıştı. Ağacın üstündeki kumaşta ''Merhamet için bir gözyaşı almaz mısınız?'' yazıyordu. İskemlenin önündekinde ise “Ağlayamıyorsan üzülme, hepimize yetecek kadar gözyaşı var.'' cümlesi özenle yazılmıştı. Her zaman olduğu gibi kumaşları astıktan sonra bir anda etrafı şaşkın insanlarla sarılmıştı. Bayan R. bakışını kitabına çevirdi ve insanların gürültülerini susturdu kendi zihninde.

 Tek işi gözyaşı satarak insanları savaşlara karşı duyarlı hâle getirmekti. Sessiz çığlıktı onun yaptığı. Kocası Normandiya Çıkarması'nda öldüğü için Batı Almanya hükûmeti ona düşük bir maaş bağlamıştı. Tek başına yaşadığı için bu maaş ona yetiyordu. Savaş ondan bütün her şeyini almıştı. Çocuğu Batı Almanya'ya geçmek isterken Berlin Duvarı'nda vurulmuştu yirmi dört yerinden.

 Oğlunun öldürülmesi büyük bir etki yaratmıştı ülke genelinde. Bütün aydınlar duvara gelip şiir okumuşlardı hep bir ağızdan. Yazılar yazmışlardı. Ressamlar en büyük eserini yapıyorlarmış gibi süslemişlerdi. Duvar, sevginin gücüyle yıkılmıştı. Ülkeyi ve insanları ikiye bölen ne varsa yıkılmaya mahkumdu. Bayan R. oradaydı. Elinde bir balyoz, duvarın yıkımına yardım etmişti; her vurdukça oğlunu hatırlamıştı. Vurmuştu yirmi dört kere. Ciğerini delen yirmi dört kurşunun acısını çıkarmıştı.

O günden sonra çok değişmişti artık. Ona bakanlar gözyaşı satmasını gülünç buluyordu. Neler yaşadığını bilmiyorlardı. İnsanlar genelde her şeyi gülünç buluyorlardı. Hatta bazen dünyayı bile...

 Kitap okumasına biraz mola verip insanları süzmeye koyuldu. Gelip geçiyorlar ve sadece anlık bakıyorlardı. İki kişi olanlar kendi aralarında fısıldaşıyor ya da gülüşüyordu. Kısa kollu gömlek giymiş bir adam geldi iskemlenin önüne.

 ''Demek gözyaşı satıyorsun.'' dedi sırıtarak. ''Evet,'' dedi Bayan R. ''Bir tane almaz mısınız?''

 Adamın sırıtması bütün yüzüne yayıldı. Dalga geçmekten keyif alıyordu sanki. ''Lütfen alın.'' dedi Bayan R. ''Çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmak için hepimizin ağlaması gerek.''

''Yok.'' dedi adam. ''Sen bizim çocuklarımızın yerine de ağlarsın. Hem bu arada daha fazla gözyaşı çıkar.'' Adam bu sefer kahkaha atmıştı. Bayan R. gülümsedi. Adam, söylene söylene gitti. Çoğu kez dalga geçmek için geliyorlardı. Ama bazılarını değiştirebiliyordu Bayan R.

Merak için gelenler daha bir ilgiyle dinliyordu onu.

  Bayan R. tekrar kitabına gömüldü. Başka bir adam geldi iskemlenin önüne. ''Gözyaşı mı satıyorsun?'' dedi.

 ''Evet.'' dedi Bayan R. ''Bir tane almaz mısınız?''. Bayan R. adama baktı bir müddet.

 ''Gözyaşı ne işime yarayacak? Neden satıyorsun, anlamış değilim.''

Bayan R. tebessüm etti.

 ''Siz bankacılar her şeyin bir açıklaması olsun istiyorsunuz.'' dedi adama bakarak. Adam hafif şaşırmıştı. ''Yere sertçe basıyordunuz. Bu bir bankacının ben buradayım deme şeklidir. O elinizdeki siyah çanta da bankacılardan başkasına ait olamaz.'' dedi Bayan R. tekrar gülerek. Oturduğu yerden insanları o kadar süzmüştü ki artık tam tutturabiliyordu kimin ne olduğunu. Adamın merakı daha da uyanmıştı. ''Buyurun çekinmeyin bir tane alın.'' dedi Bayan R. ''Merhamet her savaşı yok eder.''

''21. yüzyıla girmemize on sene kaldı. Bu devirde savaşa ihtimal vermiyorum. Hem ben basit bir bankacıyım.''

''Her savaş çıkaran insan da geçmişinde basit bir insandı.'' dedi Bayan R ve devam etti:

''Savaşlarda ölen insanlar da basit insanlardı. Basit insanlar, basit insanları öldürdü. Benim eşim basit bir subaydı. Oğlumsa basit bir üniversite öğrencisiydi. Ben hem basit bir anne hem basit bir eştim. Savaşları da ancak basit insanlar çıkarabilir zaten. Tek bir çocuğun ölebildiği savaş kime göre önemli olabilir? Duvarın üstünden atlamaya çalışan oğluma tam yirmi dört kurşun değdi. Herkese göre yirmi dört bir sayı. Bana göre tarihten silinmesi gereken bir yüz karası. İnsanlar ağlayamıyorlar. Bu yüzden gözyaşı satıyorum. ''İşte ağlıyorum ben de!'' demeleri için. Güçlü insanlara göre ağlamak basit bir eylem. Bu yüzden onlar ağlayamıyorlar. Ölenin arkasından üzülüyoruz sadece. Dünya artık bu sonu gelmez savaşlardan bıktı. Bizim doymak bilmez iştahlarımızdan bunaldı. Gitmemizi bekliyor. Bunu hissedebiliyorum. Tek tek hepsiyle merhamet bağı kurmalıyız. Hem zaten her insan ağlasa ülke sınırlarına bile gerek kalmaz. Dünya olarak merhamet imparatorluğu kurulabilir. Her yerde çiçekler olan yeryüzü, fabrika dumanlarıyla sarılmamış bir gökyüzü... Kimse fakir olmaz o ülkede. Kimse kimseye üstün olmaz.''

 Sözünü bitirdiğinde gözünden yaş gelmişti bile. Bankacı adama baktı. Adam mendille gözlerini siliyordu. Hem ağlayıp hem gülmeye çalıştı.

''Bütün şişecikleri alabilir miyim?'' dedi adam. ''Parası önemli değil.''

Bayan R. bir tane şişecik uzattı adama ve gülümsedi:

''Diğer kişilere de kalması lazım. Hep kendinize merhamet isteyemezsiniz. Bu arada onun parası ödendi zaten, gözyaşlarınızla.''

''Sık sık gelebilir miyim?'' dedi adam mendille gözlerini silmeye devam ederken.

''Tabii.'' dedi Bayan R.

''Çok teşekkür ederim.'' dedi adam gülmeye çalışarak. Çantasını yerden aldı, kafasıyla selam verip yoluna devam etti. Bayan R. sol iç cebinden bir not defteri çıkardı. Defterin içindeki kalemle not defterine bir çizik daha attı. Tam altmış üç tane çizik olmuştu. Beraber ağladığı her insan için bir çizik. Merhamet İmparatorluğu'nun nüfusu altmış üçtü şimdilik.