Mutsuzdu. Bunu öğrenmiştim ona dair, ilk bildiğim şeydi belki.


Evinin duvarlarında hiç tablo görmemiştim, bir fotoğraf çerçevesi de. Pink Floyd'un kumaş bir posteri haricinde içeride hiçbir şey göze çarpmıyordu yatak odasında. Yastık kılıfları ve çarşafı uyumsuz, bambaşka takımlara aitti. Oysa zevkli de takımlardı, benzer tarzda ve alelade seçilmemiş.

Bir şeyleri güzel kılmak, onun beslemek için asla yeteri kadar güç bulamadığı şiddetli bir içgüdü olmalıydı. Daima yarı yolda kalan hevesler, hepsinin farkındaydı da.

Bu farkındalık, herhangi bir farkındalık hatta, ızdırap demekti. Izdırap fazla güçlü bir ifade gibi mi geldi? Güzel, yerini bulmuş demektir.


Birkaç boş şarap şişesi, ucuzdu. Kuruyla arası daha iyi belli ki, grinder orta sehpada duruyordu. Televizyon ünitesinin sadece belli raflarını kullanırdı, her geldiğimde aynıydı. Sol üstte şarj aleti, kulaklık ve sağ alt gözde her geldiğimde daha da eksilen ağrı kesiciler. Eşyalarını hep aynı yerde bulmayı seviyordu, oysa evde düzen hastalığı emareleri de yoktu. Daima orada olduklarından emin olmak istiyordu.


"Sanırım güven problemlerimiz var, değil mi hayatım?"


İçeride çok fazla sigara içmişti, normalde pencereden yangın merdivenine çıkardı. Garip.

O gün alışıldık olanın dışında bir huzursuzluğu olmalıydı.


Hayatında biri olduğunu sanmıyordum. Eve girip çıkan erkeklerle muhabbeti bir dosttan öte değildi. Epey de komik biriydi sanırım, güldüğü kadar da güldürürdü. Karşı çaprazdaki inşaatın çatısından seyrettiğim birkaç gece denk gelmiştim.

İhtiyacı olabilecek her şeyi koltuğa oldukça yakın bir taburenin üstünde tutuyordu, bu değişmezdi. Peçete, ıslak mendil, V For Vendetta baskılı bir bardak altlığı, küllük. Orta sehpaya koymuyordu hiçbirini.

Yani uzak mesafe ilişkisine de ne sabrı ne de risk toleransı olabilirdi.

Merhaba gözde bekar.


Yani özetlemek gerekirse evde düzene dair bir patern yoktu, kendi küçük rahatsızlıkları vardı. Tüm bu küçük rahatsızlıklar büyük olanların bastırılması ile ortaya çıkan ruhani şişkinliğin neden olduğu göze gelmeyen çatlaklar, sızıntılardı.

Psikiyatri eğitimi görmüş müydüm? Hayır.

Onu görebiliyordum.

Söylediklerini değil, söylemediklerini duyuyordum. Kulaklar sizi yanıltabilirdi ancak ona yaklaştıkça bedeninden yayılan ve neredeyse eşi benzeri görülmemiş bir renk yoğunluğunda, hatta biraz zorlarsak dokunabileceğiniz şiddette bir enerji alanı... Yanılmazdı, değil mi?


Bugün ne öğrendik?

Bağımlılığa genel yatkınlık, bastırılmış travmalar, hevesler konusunda istikrarsızlık, aşırı sosyalliğin yan etkisi; yalnızlık.


Pencereye ilerlemeden önce usulca yaklaşıp üstünü örttüm.


04.19, mesai sonu.