"Tövbe de Memed, tövbe de." dedi Yazgan. "Siktirsin pezevenk, etmiyorum tövbe, kanımızı iliğimizi sömürdü. Hem bu adam senin nişanlını elinden almadı mı? Neden bu adamı Allah yerine koyuyoruz?" dedi Memed. Yazgan, Memed'in söylediklerini ciddiye almadı. "Bak Memed, bu bizim işimiz, sen şöförlükten başka bir iş mi bilirsin hem? Başkan'ın yardımcısı beni aradı, sürekli bizle çalışacaklarmış. Sigorta da yapacaklarmış?" dedi. "Yazgan ağbi ben bu işte yokum. O pezevenk önce bana yaptığı ayıbın hesabını verecek, onun ben hayatını sikeceğim, orospu çocuğu" dedi.

Berbere doğru yol aldım. Nazım ağbi dükkanı erkenden açmış dışarıda çay içiyordu. "Ooo patron gelmiş patron." dedi. "Bari sen yapma ağbi, misafirlerim gelecek. Saçım ile sakalım birbirine benzemeye başladı" dedim." 

-Sigaran var mı?

-Var ağbi.

-Yakışıklısı ile ver ama.

-Yakışıklı abi, en pahalısından.

Nazım ağbi, dedesinden daha sonra da babasından kalan berber dükkanında bir ömür geçirmişti. Dükkanında değişen tek şey şampuanlar ve traş kremleri olmuştu. Sigarasını kül tablasına koyarak saçımı kesmeye başladı. "Kim gelecek şehirden?" dedi. "Nazlı'nın ailesi gelecek, annemle tanışacaklar. Sonra söz için biz gideceğiz, babası çok görmek istiyormuş buraları." dedim. "Şehirden kız alıp da ne yapacaksın be oğlum? Kızı buraya hapsedeceksin. Zaten sürekli çalışıyorsun, kız kim ile arkadaşlık yapacak, ananla mı?" dedi.

"Bulur bir arkadaş, bunlar çok önemli meseleler değil." dedim. "Önemli mesele değilmiş, pehhh! Evlenecektin işte Ayşe ile hem sana gönlü vardı." dedi. "Bu konuyu açma ağbi. Olmazdı o iş, hem biliyorsun söyletme işte." dedim. Saçımı kestikten sonra sakalıma köpük yaparken sigara molası verdi. "Yüzün düşük senin, ne oldu? dedi. "Ambardan geliyorum ağbi, Memed yine anama söverek malları kamyona yüklüyordu." dedim. "O zarganaya yüz veriyorsun yüz, sağda solda da sana küfredip duruyor." dedi. "Ne yapayım ağbi, amcamın yadigarı." dedi. "Amcan beş vakit o Memed denilen cahilin sırtında sopa kırıyordu, yadigara bak. Berberden çıktım. Arkamdan bir ses "Murat ağbi, hoop bekle" dedi. Sesi çok telaşlı geliyordu

Sesin sahibi kamyon şöförümüz Yusuf'du. "Ne oldu Yusuf, ne bu telaş? dedim. "Ağbi senin Memed bir bok yedi, işin içinden bu sefer çıkamayacağız. Ne yapacağımı bilemedim, Memed'i aa şurda öldürürüm ama senden korkuyorum. " dedi. "Oğlum kaç kere dedim ben size idare edin işte. Bu kadar mı zor ya? dedim. "Ağbi bu sefer ne yaptığını bir bilsen." dedi. "Ne yapmış yine malları mı çalmış bildiğimiz şeyler Yusuf. İdare et işte." dedim. "Ağbi öyle değil." dedi. "Misafirim gelecek. Şu anda uğraşamam, sen görmedin, duymadın tamam mı?" dedim. Yusuf istemeye istemeye başını salladı.

Ben size olayın evvelini anlatayım. Dedem buranın en zengin insanı imiş, ben daha çocukken ölmüş. Mirasında da amcama tarlaları, babama da kamyonları bırakmış. Yengem, Memed'i doğururken kan kaybından ölmüş. Amcam da çok aşık olduğu karısının ölümünü oğlu yani Memed'den biliyormuş. Memed'e hiç sevgi göstermemiş. Ben o zamanlar yatılı okulda okuyordum, bunlardan hiç haberim yoktu. Hayalim, güzel bir üniversiteye gitmek, akademisyen olmaktı, olmadı. Neyse... Amcam içkiye düşmüş. Allah'ın her günü içermiş. Babam da Yazgan'ın okul vakti geldiği için onu benim gittiğim yatılı okula göndermiş. Memed babasıyla kalmış. Amcam Memed'e hiç adı ile hitap etmemiş. Hep "Piç" dermiş. Gel zaman git zaman bütün tarları içki parasına satmış. Babam ise işine dört elle sarılmış. O gün. Hayatığımızın değiştiği o gün işte. Ambarda samanlar vardır, samanların hemen önünde de kamyon ve biçer döverler vardır. Gece vakti Babamın ambardan kamyon çıkartması gerekmiş, kamyonlardan birine atlamış, arabayı çalıştırmış vitese geçirmiş. Gaza basmış. Tekerlekten tak diye ses çıkmış, sanki bir çukurdan geçer gibi. Orası çukur değilmiş, babam, amcamı ezmiş. Amcam içe içe ambara gelmiş ve de tekerleğin önünde sızmış. Babam kardeş katili olmuş. Buna daha fazla dayanamamış kendine sıkmış. Kasabanın en zengini ve veli nimeti iseniz, intihar ve cinayet bir şekilde "Doğal Ölüm" olarak lanse edilme durumu oluşturuyor. Çünkü sizin itibarınız sadece kasabayı istihdam ettiğiniz kadardır, herşey tıkırında ise yeni bir patron çok rahat bulunur. Okulumu bitirmiştim, tam yüksek lisansa başvuru yapacakken haber geldi. Birden "Doğal Patron" oldum. Bu olayı sadece ben ve Yusuf biliyordu ölene kadar da öyle kalacaktı. Bu yüzdendir Memed ile Yazgan'ın sınırsız yetkisi. Gönlümü rahatlatıyordum. Bir kamyon verdim onlara, belediyede taşeronluk yapıyorlar şimdi. 

     Telefonum çaldı, arayan Nazlı idi. Bugün gelemeyeceklerini söyledi. Babası rahatsızlanmış apar topar hastaneye kaldırılmışlar. Bana "Sen de gelirsen iyi olur." dedi. Gelemeyeceğimi belirttim. Bir an olsun buradan ayrılırsam bütün işler sarpa sarardı. O yüzden koskoca adamı ayağımı çağırıyordum. Berbere de Nazlı'nın babası buraları merak ediyor, görmek istiyor yalanını söylemiştim. Nazlı bana kırıldı. Gönlünü alırım düşüncesi ile ambara doğru yürümeye başladım. Yusuf kapının önünde sigara içerek tedirgin bir halde sağa sola doğru volta atıyor. "Ne oldu Yusuf gene?" dedim. "Ne oldusu mu va ağbi? Ben sana kaç kere dedim, Memed piçine güven olmaz. Sen bunu adam yerine koyuyorsun bir de al işte olacağı oldu." dedi. "Bildiğim şeyleri bana anlatma yeter artık. Bugün ne oldu sen bana onu söyle?" dedim. "Memed'i polis aldı. Kamyonda uyuşturucu bulmuşlar." dedi. Böyle bir durumun başıma geleceğini biliyordum. "Nerede yakalanmış?" dedim. "Ne önemi var ağbi yakalanmış." dedi. Hiddetle "Bana bak Yusuf, beni delirtme! Nerede yakalanmış, ambarda mı? İlçe sınırında mı? Başka bir ilde mi?" dedim. Ambarda yakalansaydı benim muhakkak haberim olurdu, umarım ilçenin sınırları içerisinde yakalanmıştır diye dua ettim. "İlçeden çıkarken, bizimkiler yakalamış." dedi. Koşarak büroma çıktım. Terlemeye başladım, bir soda açtım bir de sigara yaktım. "Alo kızım bana, avukatı bağla." dedim. "Hatta efendim." dedi.

-Memed yakalanmış.

-Biliyorum, merak etme araba belediyeye kayıtlı, o işten bir cacık olmaz. Ucu bize dokunmaz.

-Belediyenin arabasını polis nasıl çeviriyor? Kırk yıllık mahalleye yeni adet mi getirmişler.

-Polis değil, jandarma yakalamış. İhbar üzerine.

-Kim ihbar etmiş araştır. 

-Tamam ben sana haber veriririm, sen dert etme. 

Memed yine yapacağını yapmış, "Alo kızım bana Yusuf'u çağır." dedim. Sodam bitti, yeni bir soda açtım. Kapı çaldı, gelen Yusuf'du. "Yusuf, bana Yazgan'ı bul." dedim. "Ağbi Yazgan yok." dedi. "Ne demek Yazgan yok Yusuf, git bul. İşin ne?" dedim. Yusuf gözüme acıyarak baktı. "Tamam ağbi, bulup getireceğim." dedi. 

    Ben böyle bir insan değildim. Kendimden utanıyorum. Bundan yıllar önce ideallerim vardı, şimdi ise hiçbir şeyim yok. Sağa sola emirler yağdıran iğrenç biri oldum. Üstelik kimse bana saygı göstermiyor, herkes benden korkuyor. Ne kadar acı bir his olduğunu bilemezsiniz. Kasabanın ödü kopuyor burayı batıracağım diye. O yüzden sınırsız imtiyazım var burada. Aklınıza ne geliyorsa işte.  

    Arabaya bindim, jandarmaya doğru yola koyuldum. Planım yoktu, Memed'i alıp çıkacaktım. Yolda Yusuf'u gördüm. Yavaşladım.

-Buldun mu Yazganı?

-Bulmadım ağbi.

-Ne demek bulmadım lan, oğlum biz bu paraları size niye veriyoruz? Topla kahvedekileri, arayın bulun. Bir kere de dediğimi ikiletme.

-Tamam ağbi. Sen nereye?

-Jandarmaya.

-Ne yapmaya gidiyorsun?

-Oğlum nasıl ne yapmaya gidiyorum? Memed'i alacağım. 

-Ağbi orası karakol değil, öyle her istediğin kişiyi çıkartamazsın. Memed'in adı çıkmış zaten, araba bizim değil, hafif bir itibar kaybı yaşarız o kadar. Sen neden ortalığı bulandırıyorsun ağbi durduk yere?

-Yusuf beni delirtme, sen Memed'i bulduğum yerde öldüreceğim demedin mi bana sakinleştirci mi içtin birşey mi kullanıyorsun?

-Az önce belediyeden aradılar ağbi, konuyla alakadar olacaklarmış.

-Sen de bunu yedin öyle mi Yusuf?

-Memed'in bizde sigorta kaydı yok, araç bizim değil. Oturup düşününce mantıklı geldi.

-O benim kuzenim lan o benim kuzenim.

-Ağbi kusura bakma da sikeyim öyle kuzeni.

Camı kapattım, Yusuf'un bir anda gevşeyen sinirleri benim damarlarımı tıkandırdı. Yahu insan bu kadar gamsız olur mu?


  Murat’ın kafasında yıllardır bu kasabadan kaçma düşüncesi yankılanıyordu. Çocukluğundan beri her fırsatta uzaklara gitme hayali kurmuştu, ama hiçbir zaman yeterince cesur olamamıştı. Kasaba, onun hayatına kazınmış bir kader gibiydi; sanki buradan kopsa bile ruhunun bir parçası hep burada kalacaktı. Ancak artık dayanacak gücü kalmamıştı. Memed'in ihanetini ve Yazgan'ın sinsiliğini fark ettiğinde, içinde yıllardır bekleyen o gitme isteği güçlendi. Bu, sıradan bir kaçış hayali olmaktan çıktı; artık kurtulmak için sağlam bir neden bulmuştu. Eğer şimdi gitmezse, bu kasaba onu sonsuza kadar yutacaktı. Kendini kaybetmeden önce çıkış yolunu bulmalıydı.

   Murat, Yusuf'un arkasından elini yüzüne götürdü, alnındaki terleri silerken gözleri hafifçe kısıldı. İçindeki öfkeyi dizginlemek zorundaydı. Aksi takdirde her şey mahvolacaktı. Jandarmaya gitmek belki de en büyük hatası olurdu, ama Memed'in durumu daha da kötüye gitmeden önce bir şey yapması gerekiyordu.

   Bir sigara yaktı ve derin bir nefes aldı. O anda kasabadan çıkıp gitme düşüncesi aklının arka planında yankılanmaya başladı. Kaçıp gitmek... Hepsi bu. Ama bu kaçış, daha karmaşık bir plan gerektiriyordu. Memed ile Yazgan'ı suçlayarak bütün sorumluluğu üzerlerinden atacak, dedesinden kalan mal varlığını onların üzerine devredecek ve sonra ortadan kaybolacaktı.

   İlk adım bu gece atılacaktı. Kaçış planını başlatmadan önce son bir kez Yazgan ile konuşması gerekiyordu. Murat’ın zihin kıvrımları arasında planın pürüzlerini düzeltirken, kasabanın karanlık sokaklarında ilerliyordu. Yürürken kalbi garip bir ritimde atıyordu. "Bu sefer olacak," diye düşündü. "Bu sefer gerçekten gideceğim." 

 Gece çökmeye başlamıştı. Murat, adımlarını hızlandırarak Yazgan’ın kaldığı küçük barakaya yöneldi. İçeriden gelen müzik sesi kapının gıcırdayan menteşelerinin ardından duyuluyordu. Kapıyı hafifçe ittiğinde Yazgan, elindeki sigarayla masasının başında oturuyordu.

"Ne var, bu saatte hayırdır?" dedi Yazgan, yüzüne hafif bir sırıtış yerleşmişti. Ne kadar umursamaz görünse de, Murat onun ne kadar hesapçı biri olduğunu biliyordu. Yazgan her zaman bu işlerin adamıydı; olayları kontrol altında tutmak konusunda ustaydı.

"Yarın sabah her şey bitecek," dedi Murat. "Memed ve senin adınıza tüm varlıkları devrediyorum. Sonra ortadan kayboluyorum."

Yazgan bir an duraksadı. "Memed’e ne olacak? Biliyorsun ki jandarma işin peşinde. Uyuşturucu işi tehlikeli."

"Onun için bir planım var. Senin için de. Eğer bu işten sağ çıkmak istiyorsan beni dinlersin. Yarın sabah mal varlıkları devredildikten sonra tüm suçu Memed’in üzerine yıkacağız. Senin adın temiz kalacak. Bu işten kazançlı çıkacaksın."

Yazgan, bir süre düşündü. Gözleri Murat'ın üzerinde, hesaplar yapıyordu. "Bu kasabada kalıp ne yapacağım ki zaten?" dedi sonunda. "Tamam. Ama bana borçlusun. O devri yaptıktan sonra bir daha peşini bırakmam."

Murat başını salladı. "Bunu biliyorum," dedi. "Ama yarından sonra, benden borç alacak birini bulamayacaksın."

  Murat, geceyi berber Nazım’ın yanında geçirmişti. Saçları yeni kesilmiş, sakalları tıraşlı, dışarıdan bakıldığında kasabanın en güçlü adamı gibi görünüyordu. Ama içinde büyük bir korku vardı. Kasabada herkes ona saygı gösteriyordu, çünkü dedesi buranın en zenginiydi. Fakat artık bu zenginlik sadece bir yük gibiydi. Üzerine çökmüş bir sorumluluk, kaçmaya çalıştığı ama bir türlü sıyrılamadığı bir gölge.

Ayşe... Ona verdiği sözler aklında dönüp duruyordu. Sade bir hayat yaşama hayalleri, bu karanlık kasabadan çok uzak bir yerde özgür olma arzusuyla iç içe geçmişti. Ama önce bu yükten kurtulmalıydı. Memed ve Yazgan’ın işini bitirdikten sonra, Ayşe ile yeni bir hayat kuracaktı. Kaçışlarına sadece saatler kalmıştı.

Sabah olduğunda, her şey planlandığı gibi ilerliyordu. Murat, mal varlığının devrini yapmış, kasabanın dışında buluşma noktalarına doğru yola çıkmıştı. Ayşe onu bekliyordu. İçinde bir rahatlama hissi vardı; sanki her şey istediği gibi gitmişti. Ancak içten içe huzursuzdu, çünkü her planın bir pürüzü vardı.

Tam o anda telefon çaldı. Arayan Yusuf'tu. "Ağbi, Yazgan kayıp," dedi Yusuf, sesi titriyordu. "Birileri Memed'i ele vermiş, ama Yazgan da işin içinde olmalı. Bizde işler sarpa sarıyor."

Murat’ın nefesi kesildi. Planın en kritik anında, en güvendiği kişi kayıptı. Her şey pamuk ipliğine bağlıydı ve ip kopmak üzereydi.

"Bekle," dedi Murat. "Her şeyi halledeceğim."

Ama işin içinden çıkamayacağını biliyordu. Kasaba ondan kaçmasına izin vermeyecekti. Bu kasaba, dedesinden miras kalan bir hapishaneydi ve ne yaparsa yapsın, asla tamamen kurtulamayacaktı.

Murat, sabahın ilk ışıklarıyla kasabanın dışına ulaştı. Ayşe onu orada bekliyordu, ancak Murat’ın gözlerindeki kaygı hemen dikkatini çekti.

"Ne oldu?" diye sordu Ayşe, sesinde endişe vardı.

"Her şey yolunda," dedi Murat, ama biliyordu ki bu sadece geçici bir rahatlamaydı. Her şeyin yoluna girmesi için daha çok bedel ödeyecekti.


Ayşe: (Gözleri dolu dolu, sesi kısık) "Murat, baban beni Yazgan’a sözlediğinde kalbimi parçaladı. O gün senden vazgeçtiğimi sandım... Ama vazgeçmedim. Hiçbir zaman."

Murat: (Sert ama gözlerinde bir hüzün) "Benim de canım yandı Ayşe. Babam... beni hiç anlamadı. Senin Yazgan’la olmanı istemek, benim hayatımı alıp götürdü. O sözler verilmeden önce de seni istiyordum, biliyorsun. Hep istedim."

Ayşe: (Daha yakınlaşarak, Murat’ın göğsüne dokunur) "Peki neden sustun? Neden bir şey yapmadın? O gün beni durdursan belki bugün birlikte olabilirdik."

Murat: (Yavaşça Ayşe’nin elini tutar, nefesi hızlanır) "Yapamadım... o gün seni kurtaracak kadar güçlü değildim. Babamın sözünün önüne geçemedim, ama içimdeki sen hiç ölmedi. Ayşe, seni başka bir adamın yanında görmek... beni her gün öldürdü."

Ayşe: (Gözlerinde tutku, fısıldar gibi) "Ama beni hep senin yanında hissettim. Yazgan ne yaparsa yapsın, ben her zaman senin oldum. Kalbim, bedenim... senin içindi. Şimdi burada, tam karşında, sana aitim Murat."

Murat: (Ellerini Ayşe’nin yüzüne koyar, derin bir tutkuyla bakar) "Sana dokunmak, seni hissetmek için kaç yıl bekledim biliyor musun? O kadar çok gecemi, o kadar çok düşüncemi sana verdim ki... Şimdi seni elimde tutuyorum ve bırakmak istemiyorum. Bir daha seni kaybedemem."

Ayşe: (Murat’ın ellerini kavrar, nefesi titrek) "O zaman bırakma... beni al. Gitmek istiyorsun, biliyorum. Ama yalnız gitme Murat. Ben de seninle geleyim. Beni o gün kaybettin sanmıştın, ama şimdi buradayım, karşındayım. Ve sana teslimim."

Murat: (Elleri Ayşe’nin beline kayar, sesi kısık ama kararlı) "Seni o gün kaybettiğimde, içimde bir şeyler öldü. Şimdi seni burada hissetmek... bu ateşi yeniden uyandırdı. Seni sadece düşünmek yetmedi, artık seni istiyorum, yanımda istiyorum."

Ayşe: (Dudaklarına yakın bir fısıltıyla) "O zaman al beni. Şimdi. Kaçır beni Murat. Birlikte, bu kasabadan uzaklaşalım. Beni tut ve hiç bırakma."

Murat: (Elleri sıkıca Ayşe’yi kavrar, yüzü ona daha da yaklaşır) "Bundan sonra... seni bırakmam mümkün değil. Sen benimsin Ayşe. Hep benimdin. Ve bu sefer seni kendime alacağım, gitsek de kalsak da, artık yanımdasın."

"Bu sefer gerçekten gideceğiz," dedi Murat, Ayşe’nin elini tutarken. Ama içindeki ses ona, hiçbir yerin kaçış için yeterince uzak olmadığını söylüyordu.

Kasaba hep peşlerinde olacaktı.