bana olan ömür borçlarını ödemeleri için

benden kopmuş fırtınalara yakarmanın eşiğinde

bütün düzenbazlığımla yüzyıllar boyu dikildim

arada bir avuçlarımdaki yabancıdan içtim

sağ omzumda telaşlandım

sol omzumda sakinleştim


ceplerime gıcır gıcır sorular doldurdum

yanıtlanmanın imkansızlığıyla parlayan sorular

cevaplayanlara burnumu kıvırdım yürüdüm

didaktiklerden hazzetmedim oldum olası


okudum bütün kutsal kitapları

cennetlik bir tanrı bulamadım


giyotin sehpası görmüş devrimci gibi eğildi boynum

her iyi şiirin karşısında

ve dudaklarımdan kıskanç bir küfür çalmıştır

haddinden fazla yetenekli şairleri

kimi mevzularda insan çizgisini bilmeli


panjurlarım bir asker gönlü gibi kapalıdır

duvarlarım sarıdır ama gün ışığını sevmem

saçlarım yedi renk görmüştür dört yılda

bana sorsanız ömrüm bir mavi etmez

beyaza ermek ise olacak iş değil


kalemim tanışmadığım dertlerle ağırdır

kendi acılarım nadiren hak etti 

şiirlerime konuk olmayı

kendimi küçümsedim kendimi kendimde söndürdüm

içimde birkaç deprem oldu

birkaç yaralı gömdüm

sapasağlamlara çevirdim sırtımı

ölülerin alınlarından öptüm


bazen okkalı son sözleri düşünerek

işlek caddelerinde yürüyorum şehrimin

beyaz saçlı amcalara bakarak

bunlardan biri babam olabilir, diye düşünüyorum

trajikomik bir ihtimal

neyse ne, diyorum sonra

bu da ceplerimdeki cevapsız sorulardan

baban olacak yaşta olan herkes baban olabilir

yüzünü mü hatırlıyorsun sanki

böyle zamanlarda hissediyorum 

dudaklarıma hiç koymadığım sigaranın eksikliğini

aman, diyorum

hiç olmazsa ciğerlerin genç kalsın

çantamdaki astım ilacının kahkahasını duyuyorum

astım ilacımla birlikte gülüyorum

ömrüm iyi bir komedyenin gösterisi gibi

seyirci koltuğuna imrenerek bakıyorum