2
“Hey! İyi misin?”
Dizleri göğüslerine paralelleşmiş kız, ağlak sesini yutkunmayla bastırıp yukarı kaldırdı kafasını. Öyle bir tebessüm etti ki balık kokan çocuğa, bütün tanımlar depresyona tutulmaya hazır ve nazır dururdu bu durum karşısında. Şu an dudaklarında asılı duran tebessüm karşısındaki kişiye hem “beni kurtar” hem “beni öldür” diyordu. Ya da “beni öldür de kurtulayım”.
-Bazen bazı tebessümlerin harcında somurtkan işçilerin emeği vardır-
“Yardıma ihtiyacın var mı?” dedi.
Ne yapabileceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Fakat ne bir cevap ne de fiziksel bir komut vardı ortada. Daha da durulamazdı böyle. Nitekim kafası karmakarışık olan çocuk duvardan atlamaya koyulmuştu bile. Ancak oralı olmayan kız, gözlerine tekrar asmaya başlamıştı tuzlu su damlalarını.
İki taraf da seçemiyordu birbirinin yüzünü küfürbaz karanlığın köründe. Ayakları kayalarla temasa geçen genç, sanki kızla aralarında yakıcı bir kalkan varmış gibi hareket ettiriyordu ellerini, dokunmaktan korkarcasına. Bir türlü dokunamıyor ve söyleyecek birkaç şey de tüküremiyordu ağzından.
“Ne oldu, neden ağlıyorsun?”
Yapabildiği tek şey bu oldu. İşe yaramış olmalı ki kızın ağlayan ses tellerini taşıyan boğazı, yerini kesik nefes alışlara bıraktı. Döndü yüzünü yanaklarına sakalın uğramadığı çelimsiz çocuğa. Yutkundu. Sanki gezegenler indi gırtlağından aşağı. Her şey sessizliği takındı üzerine. Etraf, usul usul esen rüzgarın denize sürtünme fısıltısıyla baş başa kalabildi sonunda. Ve kimse bu susmuşluğa başkaldırmadı, sadece bakıştılar birbirlerinin yüzünü görmeden. Yalnızca kehribar gözlü kızın bakışlarının yönü belliydi. Kendine has güzelliği olan bu gözler bir kimlik gibiydi sanki. Kimsede olmamış, sadece taşıyıcısına aitti.
Sükuneti bozan ses kızdan çıktı.
“Teşekkür ederim.”
Ses miydi bu? Acaba hangi enstrümana bedel çıkan bu titreşimler; flüt, keman, piyano? Büyülenirdi kim duysa bu sesi. Balık kokan genç hariç. Tek derdi yatağında günün yorgunluğunu atmak iken uğraştığı şey canını sıkmıyor değildi. Ancak iyilik adına yapmış olması isyanını biraz bastırıyordu.
“B… B… Ben rica ederim fakat neden ağlıyorsun ki? Yani elimden bir şey gelirse söyle yapayım.”
Kesinlikle içten konuştu. Üzülmüştü kızın haline.
“Teşekkür ederim, iyiyim, sadece biraz sinirlerim bozuk. Seni yolundan ettim, nʼolur devam et, özür dilerim.”
Bunları söylerken fazlasıyla tatlıydı fakat karanlık bu tatlılığı örtmek için yeterli bir araçtı.
“İstersen yanında kalabilirim.”
Evet kesinlikle kalabilirdi, yapabilirdi bunu. İçindeki iyilik perilerinin iktidarına itaat etmişti bu gece.
“Gerçekten teşekkür ederim. Lütfen yoluna devam et, iyiyim ben. Minnettarım sana.”
“Peki o zaman dikkat et kendine. Bu saatlerde pek tekin olmaz buralar. İyi geceler.”
Ve geldiği yoldan bir çırpıda tırmanarak yoluna devam etti balık kokan çocuk.