...
Gecikmiş bir yerden hatırlıyorum. Yetişilmemiş bir yerden. Zamanın ruhumda kırılganlıklar bıraktığı yerden...
Ben artık kalmak gibi nedenini bilmediğim yerlerde boşluklar derinleştirdim. Gittiğimiz tüm çocukluklarımız, anılarımız içini kapatmış, yıkılmış bir evin yıkımı gibi duruyor. Ben biraz susmanın ağırlığından yazıyorum bütün bunları. Ben biraz artık çok eksik kalmış bir yerdeyim. Eksik bir hayat bilgisinde. Oysa kahkahalarla durduğumuz yerler vardı. Orada kurduğumuz, bildiğimiz ve öğrendiğimiz bize yeterdi ve dünya çok güzeldi. İçinden sırf aşık olduğumuz o nehir geçiyor diye yürüdüğümüz tüm o şehirleri karış karış, aşkla bilirdin. Nehre doğru akan her şeyi. Evlerini ve sokaklarını bilirdin o sarp ve içine ağaçlar sığdıran vadilerini. Nehrin sesini bilirdin. Kazımak istediğin toprağın kalbini. Kaç yüz yıldan kalma bir kapının önünde durur ya da yüzünü suyuna bıraktığın bir nehre dönüp derdin ki: "Ey hayat bilgisi! kalbimi burada bırakacağım. Bu nehirde, bu vadilerde, kendisine hikayeler uydurduğumuz incir ve nar ağaçlarında." Eğer yitirmeden yetişseydin bir suyun sancısına ve taşın ağrısına muhakkak kalbin yaşama tutacaktı bedenini...
Ve ben şimdi içimde büyümeye dalmış tüm baharları dalı kırılmış bir yaprağa, sesini kaybetmiş bir nehre bıraktım...