İçinde nefret olan adam
Kendini aşka adamış,
Öylesine absürt,
Böylesine anlamsız şey,
Görülmemiş fildişi kasvetli kalelerde...
Neyse işte...
Anlamsız ve saçma bir roman,
Yahut hiç ölmemiş biri ölümü anlatıyor,
Kaybetmemiş olan, nasıl kazanılacağını...
Neyse işte...
Geçtim karşısına söyledim
Bir şiir söyle dedim bana,
Kim olduğunu bileyim,
Bir şarkı söyle,
İçinde ne olduğunu bileyim,
Ağız dolusu bir küfür,
Neyi sevmiyorsun yazayım not defterime.
Sonra geç karşıma ve gözlerime bak!
Gözlerime bak ve söyle,
Seni seviyorumun ağırlığında
Aynen öyle,
Benim olmalısının ağırlığında...
Neyse işte...
Doldu gözlerim.
Ölmeyi diledim.
Kimsesiz hissettim.
Ardından bir dua ve bir dilek,
Tanrı’dan istedim...
İnanırdım ki nur perdeli bir geçit
İçinden çıkacak olan sen...
Neyse işte...
Efendime söyleyeyim,
Geçti günler,
Düne doğru büyüdü yarınlar,
Her büyüyen yarınlar,
Sırtında bir bohça ile gitti,
İçinde dolu dolu hatıralar,
Sonra dedim ki...
Neyse...
İşte sonra anladım ki
Varoluşun ertesinde varız bizler,
Sonrasında kim bilir yokluğun,
Neyseler ardında gizler çokluğu,
Ah hele bir de neyse iştelerin soğukluğu,
Ayırmak gerekir efendiler,
Öylesine gerekir ki hem de,
Elbette cevabından soruyu,
Doğanı ondan sorunun torunu...
Dedim ki efendi,
Neyse işte...