Işık hızıyla geçen ömür, içine sıkıştırılmış ama yetiştiremediğim onca şey… Geri alma tuşu bozuk bir senaryonun içindeyim. Anlamadığım, anlamak istemediğim bir senaryo bu. Kalıplaşmışın, teamülün yüceltilip gündem olduğu; yaratıcılığın, hayallerin ‘işe yaramaz’ kılındığı bu perdede boşluk ilk defa sıkmıyor canımı, yalnızlık ilk defa acıtmıyor ve duygularım ilk defa kemirmiyor içimi. İlk defa boş oturmak, öylece dünyayı izlemek hoşuma gidiyor. İstemediğim bir hayatın sorumlulukları öyle yordu ki...
Her şeyi bırakıp kaç, diyor bir yanım ama nereye? O sırada Ahmet Hamdi Tanpınar sözleri çınlıyor kulağımda: “En iyisi…kaçmaktı. Kendi içine kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım?” Ben dediğim benliğin içinde dahi sığdırılmaya çalışılan bir kalabalık vardı, mecbur kılınmış azap silsilesi. Zor, her şey zor; kaçmak, yalnızlık, sükûnet içinde kalmak bile zor. Durgunluğa en muhtaç olduğum anda yapılmayı bekleyen onca iş illa buluyor yakama yapışacak bir yer, kaçsam da buluyor dursam da.
Geride kalan onca yaşın en kötü öğretisi bu olsa gerek. Her şey öyle belirsiz ki. Aklı başında birine ‘ben artık yemek yemekten, su içmekten bıktım’ demek kadar mantıksız. Bir oyuncunun tüm kariyerini borçlu olduğu bir sahnenin en önemli cümlesini unutması kadar hayal kırıcı. Özel gereksinimi olan bir insanın Everest’in zirvesine tek başıma tırmanacağım diye söz vermesi kadar ütopik. Dedim ya, zor. Zamandan kaçmak da, onu yakalamaya çalışmak da…
Ah ben! Devler ülkesindeki tek cüce. Bilmişler(!) deryasındaki cahil, bilmezden gelenlerin içindeki alim. Teknolojinin çığırından çıktığı bu zamanda tüyü okkanın içindeki mürekkebe batırıp el yazısıyla bir şeyler anlatmaya çalışan son katip. Ressam muhabbetlerini dinleyen renklerden bihaber kör. Ben; bastırılmış sevgilerin varisi, birkaç sahte tebessümün mutlu ettiği kişi, suyu yirmi derecede kaynatan; sulak yerde kaktüs, çölde gül yetiştiren; ayrılıkların başkenti, vuslatın aralanmış kapısı… Ben; çevresi geniş ama yalnız, edebiyat profesörlerinin içindeki tek dilsiz, konservatuvarın tek sağır öğrencisi, kendi içinde galip dünyaya yenik düşenim.
Kim demiş ki olmaz diye?