Fazıl Abi'nin keman sesiyle çocukluğumun paslı sayfaları gıcırdayarak açıldı. 8 yaşındayım, annem ekmek almaya göndermiş; “Ucunu tırtıklama, misafir gelecek.” diye de tembihlemiş. Marketten çıktım, bana 3 numara büyük gelen -kim bilir kimin eskisi- terlikleri yere vurarak, ekmeği tırtıklayarak yürüyordum. Karşı kaldırımda onu gördüm. Üzerinde kimsenin eskisi olmayan çiçekli bir elbise, elbisesiyle uyumlu temiz parlak ayakkabılar... O an tıpkı filmlerdeki gibi her şey durdu, ekmek tıktığım ağzım açık bir şekilde ona bakakaldım. Overlokçu arabasından Fazıl Abi'nin çaldığıyla aynı melodi yankılanıyordu. İlanı aşk etmek için ortam uygundu: müzik, ambiyans, yoğun duygular, pastel renkler. Tek bir şey hariç: öz güven. Kendi kendini sindiren, en büyük düşmanı yine kendi olan bir çocuktum. Bir terliklerime bir ayakkabılarına baktım, “sana bakmaz” diye kendi kendime mırıldandım. Sonra aramıza overlokçu arabası girdi, o köşeyi döndü, ben de ekmek tıkınmaya devam ettim. Travmama fon müzik yaptığın için teşekkürler Fazıl Abi!


Fazıl Abi, her sanatçı kadar ilginç bir adamdı. Titanik batarken çalmaya devam eden kemancılarla aynı motivasyona sahipti: Her şey boka sardı, bari müziğin tadını çıkaralım. Keman çalmaya başlamadan önce önüne iki kutu koyardı. Önceleri kutuları para atmamız için koyduğunu sanmıştık. Oysa müziği beğenenlerin bir kutuyu yaprakla, beğenmeyenlerin diğer kutuyu taşlarla doldurması gerekiyormuş. Dedim ya, her sanatçı kadar ilginç bir adam. Sigaramı söndürdüm, iki elimle toprağı avuçladım, ellerimin alabileceği kadar yaprağı Fazıl Abi'nin önündeki kutuya doldurdum. Gözleri ışıl ışıl oldu, yaprak yerine para doldursaydım bu kadar mutlu edemezdim onu. Önceden materyalist bir adam mıydı bilmiyorum ama kendini bulunduğu durumdan paranın bile kurtaramayacağının farkındaydı.


Kadınlar nehirde çamaşır yıkıyor, çocuklar taşlardan kule yapıp sopa fırlatarak kuleyi devirmeye çalışıyor, gençler civardaki harap bahçelerde yiyecek bir şeyler bulma umuduyla dolanıyor, erkekler sigara içip hükûmete küfrediyordu. Teknoloji çağında taş devrini yaşıyorduk. Üstelik sadece ideolojik olarak değil, fiziki olarak da medeniyet öncesindeydik. Kıyamete son 3 gün kalmıştı.