gözlerimiz bağlıydı ilk ses duyulduğunda

sessizce yürüdük insan haklarının ihlal edilişine

hızlanhızlanhızlanhızlanhızzz-

laaaan

solumdaki çarpıntı bedenimi yıkarken

personel harici bakışını devirdi sol ayak bileğime

ve yeniledi kendini sistem

anda zora koşullu inancım hatır raflarında saklanabilirdi

aysı gülümseyişte unutulabilirdim


kaç bin adım atıldıysa aynı sahada

aynı tebessümle saklanabilir

ilk dördün gökyüzünde tamamlanmayı bekleyen şişkinlik

gördüm geceydi ya da sabah


ellerimin suskunluğu üst rafların tozuna karışmıştı

kıyılmıştı yorgun bacaklara

ağır çekim hissedilen ısı

yalıtılmıştı sorgusuz sualsiz

kaçırılsın ey yaşamak

aysı gülümseyiş

kaçırılsın


kapkaranlık giyinmiştim çoraplar neyi aydınlatabilirdi ki

rengime karışmayı arzulayan değişken kıyafet

-uçurum dikeniyim ben gülüm-

ruhum köksüz bekleyen merakımı arındırır

-bulamadım yine kardeşim, nerede çocuk oyuncağı-

yoruldum

kalabalığın içinde görünür bir buluttum

tükenmez kalemin mürekkebiyle eş değerdi tükenişim

hem yarım yamalak anlatılan her şey bilinçsiz

bilmiyorlardı

tecrübesiz adımlarım usulca geri çekiliyordu

yaşama karışmaya geç kalıyordu yaşım


benci birinin hak edişi oldukça parasal

bana ne

...


personel haricidir benim yokluğum

auramın rengi mor çünkü

bakmakla yükümlüyüm


...


düşüneli epey oldu yaşayışın özünü


insan hakları saklıydı renkli bir kutunun içinde

bulabilir misiniz

işaret edilmemiş yerlerde

yaşanmamaktan çıkmıştır tırnaklarım

ölününkine eş değil

suskunluğum devirmiştir yüklüğü

sıkışmıştır tam dönerken yerimden


fısıldarcasına kanayan tendonlar ağrıtırmış

ağrıyım baştan ayağa

tamam indirelim tadını almadan

toplanması gerekecek kırılan kokuların

birer birer

yürünmesi gerekecek kaybolurcasına

ilk iş

ilk kaza-

ra

ilk kovuluş tamam

görev tamam


-vay be, hiçbir zaman yerinde bulunmuyor zaman-


kıyasla en kötüsü bulunmuştur

varlığıyla yokluğu belirsiz bir gül

dağılmıştır

belki de

açılacağı mevsimi beklemektedir karanlık istasyonlarda

güllenebilir ay doğarken

ya da batarken