Bazen, hatta belki de çoğu zaman, insanlar hayatımı ne kadar ince bir çizginin üzerinde idame ettirdiğimi göremiyor. Peki bunu fark etmelerini ister miydim?

Doğruyu söylemek gerekirse bilmiyorum. O hâlde neden fark etmemeleri bu kadar canımı yakıyor? Neden daha iyi hissettirmiyor bana kendimi? Güvendiğim, ''bu batmaz'' dediğim bir sürü gemim batmışken neden hâlâ bir şeyler umuyorum onlardan? Neden yeterli gelemiyorum kendime? Neden onların da fark etmesini istiyorum benim farkında olduğum şeyleri? Kaç zaman önceki, abinle tartışmanız sırasında onun sana söylediği şeyin doğru çıkmasından mı korkuyorsun yoksa? Yalnız ölmekten mi korkuyorsun Eylül? ‘’Hiçbir şeyden korkmuyorum.’’ derken dilinin altına süpürdüğün şeyden mi korkuyorsun yoksa içten içe? ‘’Ben bile sıkılıyorum bazen kendimden.’’ diye konuşuyorsun ya insanlarla yoksa o yüzden mi bu hâlde olduğunu düşünüyorsun? Annenin ‘’Bu isim sana hüzün getiriyor, değiştirelim.’’ diye sana getirdiği isim değiştirme fikrini kaç kere reddettin ‘’Hayır, ben adımı seviyorum.’’ diyerek? Fotoğraflarına bakarken ‘’Ne zaman bu hâle geldim?’’ diye soruyorsun ya kendi kendine, aslında sen de içten içe hep böyle doğmuş olabileceğinin farkındaydın değil mi? Buruk doğmuş olabileceğinin? Hayatındaki insanlar tek tek, sessizce, nedensizce hayatından çıkmaya başladığında içten içe hep sorunun sende olduğunu düşündün değil mi? Ve işte tam da bu yüzden, artık en ufak bir şeyde bile insanları hayatından çıkarsan mı çıkarmasan mı diye düşünüyorsun değil mi? ‘’Onlardan önce davranmalıyım.’’ diyerek. Bana hep ‘’Nasıl olduklarını biliyorum.’’ diyen sen değil miydin yoksa? Madem sendin, neden her seferinde onlara izin verdin Eylül? Neden hepsinin, sonunda seni kıracak o herhangi bir cümleyi sarf edeceklerini bildiğin hâlde onlarla o şarkıları bağdaştırdın? Neden anıların, hissettiklerin, o an aklında hangi aptal şarkı varsa onunla tekrar ve tekrar gözünün önüne geliyor bitmek bilmeyen bir kısır döngü gibi? Neden çıkamıyorsun o döngüden? Neden bir kerecik olsun önüne bakamıyorsun sadece? Neden geçmişini bırakamıyorsun? Neden çocukluğuna dönmek istiyorsun her o fotoğraflara baktığında, hâlâ çocuk sayılırken? Yoksa sevmiyor musun şu anki kendini? Şu an olduğun insanı? Neden peki? Eskiden tutmuş olduğun günlüklerin bile kendini, şu anki seni belli ederken nedir seni bu kadar geçmişe dönmek istiyorum dedirten şey?


İnce bir çizginin üzerinde, bir sağa bir sola giderek dengeni korumaya çalışıyorsun. O sırada da bir şekilde hayatına girmiş olan veyahut çıkıyor olan insanların, ellerinde ruhundan birer parça tuttuklarını görüyorsun. Bunları senden onlar mı aldı Eylül yoksa sen mi verdin ruhunun birer parçasını onlara?