Derviş, koca avluda hem fiziken hem de ruhen yalnız kalmıştı. Kahya'nın süzülürcesine yürüyüşüne hayranlıkla bakarak karanlığa uzanan merdivenin tırabzanlarına tutundu. Yapması gerekenin merdivenlerden yukarı çıkmak ve karşısına her ne halt çıkacak ise razı gelmek olduğunu biliyordu. Öyle de yapacaktı. Dehşet avlusuna son kez baktı. Kapıya asılı işkence aletlerine, korkunç mumlara ve kor topu avizelere iyice baktı. Gördüğü hiç bir şeye anlam veremiyor sadece görüyordu. İçinden tövbeler getiriyor, keçilerinin kaçmaması için Allah'a yalvarıyordu. " Hangi kafirin işi bu kale kim bilir. Vicdani usulden nasiplenmemiş hangi beşer çizmiş de, hangi mecnun usta kurt ağızlarına şu mumları dikmiş" diyerek, içinden, sessizce sorular soruyordu kendine. 


Merdivenin ilk basamağına koydu ayağını. Kalbi titredi. Bir adım daha ve yine iyice titredi kalbi. Her adımda daha önce hissetmediği bir korku kalbini titretiyordu. Yavaşça çıktı merdivenleri. Yukarı çıktıkça karanlığın şiddeti azalıyor yahut gözü karanlığa alışıyordu. Merdivenin son basamağına çıktığında karşısında güçsüz bir ışığın küçük bir delikten süzüldüğünü gördü. Karşısındaki ışığın bir kapıdan sızdığını anladı ve yine temkinle hatta korkuyla yürüdü kapıya. Etrafına göz atıyordu yürürken ancak karanlıktan başka kayda değer hiçbir şey görünmüyordu.


Kapının önüne geldiğinde sızan ışık yok olmuştu. Bir başka kaderdaşının delikten baktığını biliyordu çünkü aynı zamanda hırıltılı nefes almaya başlayan birinin sesini duymaya başlamıştı. Yalnız olmadığı için seviniyor ancak delikten nefesi yükselen kişinin nasıl biri olduğunu düşünmesiyle birlikte zihninde oldukça fantastik caniler canlanıyordu. Karanlığa ve dev dalgalara hapsedilmiş bu taş yığınının içinde insanlıktan nasibini almış bir kimsenin olacağı meçhuldü. 


Kapıdaki küçük ışık geri geldi ve hırıltılı nefes kesildi. Derviş kapıyı vurmaya yeltendi. Çünkü geri gidecek hiçbir yeri yoktu. İki kere avucunun içiyle vurdu kapıya. İçerden, oldukça çirkin ve kalın bir ses yüksek tonda hatta bağırarak karşılık verdi. 


"Hep gece mi getirirler bu çaylakları, kahpe olasıcalar. Açılmaz bu kapı güneşe kadar, kapıda yatasıca seni. Söylemezler mi ki bu bızdıklara akşam bu kapı açılmaz diye. Çükleriniz kopsun sizin emi. Git geri sende be adam, git sabaha gelirsin anca, Kahya Efendi olmadan açılmaz bu kapı. Gözü çıkasıca Kahya Efendi söylemedi de sana içeri girilmez diye dimi. Aaahh ah"