Kahya, eşsiz güzellikteki yazısıyla adeta harflerden bir tablo çizercesine yazdığı "Derviş geldi" yazısına cevabın gelmesini bekleyecekti artık.


2. Gün


"Güneş vakti Derviş!"


Kahya, ellerini cübbesinin manşetlerinden geçirmiş; başı yere eğilmeden göz ucuyla bakıyordu başucunda durduğu Dervişe. Sesi ise dün geceki sesiyle aynı tizlik ve sakinlikteydi. Nitekim bu tizlik ve sakinlik Dervişi uyandırmaya yetmişti. Ürpererek uyanan Derviş, kavuğuna ve cübbesine çekidüzen vererek yavaşça ayağa kalktı. Tavırlarına bakılırsa gece boyu kuyruk sokumunun üzerine uyuduğu izlenimi yoktu Dervişte.


"Ay çökene dek odanın kapısı açık kalacak. Güneş tam tepedeyken avluda yemek vaktidir. Müsaade et kapıyı açayım"


Kapının önünde durduğunu fark etmemişti ve sakince yana çekildi. İçeride gördüğü manzara önceki gördüklerinden farksızdı. Kapkara duvarlar, çivili korkuluklarla kapanmış iki pencere ve odanın tam ortasında kendi yağıyla yere sabitlenmiş ve yarısına kadar erimiş bir mum vardı. Odayı iyice süzmeye çalıştığında kulağına dün gece onu cömertçe karşılayan kişinin sesi geldi.


"Kahya efendi bir dakika geç kaldın. Bi güneş gözü gördüğümüz var onu bile çok görürsün hep. Geceden beri bekliyoruz bu avareler, karnımda davul çalıyor. Şimşek çakasıca bastonum nerde be"


Kahya, usulca kapıdan içeri dalmadan önce Derviş’e başını sallayarak onu da peşinden içeri davet etti. Derviş elmahkum peşinden yavaşça takip etti. Odanın içinde mahkumların uyuyabilmesi yahut arada bir oturmaları için hiçbir şey yoktu. Belli aralıklarla yerleştirilmiş bir karış yüksekliğinde, bir kulaç uzunluğundaki taşlardan başka bir şey yoktu. Bu taşların yastık olarak kullanıldığını anlayabilmesi için içeride uyuyan birkaç kişiyi o şekilde görmesi vesile olmuştu. Kimisi duvara yaslanmış, kimisi hala taş yastıklara uzanmaya devam ediyordu. Yerden dikenli bir bastonu kaldıran ve muhtemelen o kaba, çirkin sesin sahibi olan meçhul kişi ayakta olan tek kişiydi. Doğrulurken bir şeyler homurdanıyor bir yandan işaret parmağıyla burnunu, gözlerini ve kulaklarını kurcalıyordu. Uyanık olanlar Derviş’e dikkatle bakıyor, muhtemelen Kahyadan bir açıklama bekliyorlardı.

“Herhangi bir taşın üzerinde uyuyabilirsin.”


Sonra içeridekilere dönerek;


“Derviş Efendi artık burada kalacak Sâbirler.”


Bu kelimeyi duyunca yüreği gülümsedi Dervişin. Kendi kendine bir “Eyvallah” dedi. Kahya devam etti;


“Suskunluk yemini vardır. Bir tek selam verir, selam alır. Başka da bir şeyini bilmeyiz.”


Kahya, Dervişe başını salladı ve gitti.