Biliyorum, dedi. "Bu aşk değil. Sevgi de değil. Yanımda kalmanı istemene sebep olan bunlar değil." Ben de biliyordum. Bir buluta dokunur gibi tüm cevapları aslında biliyordum. "Kendine benzeyen birine yakınlaşmak, kendine yakınlaşmaktan daha kolay ve cazip gelir." Biliyordum. Beni yanlış anlamayacağını. Biliyordum. Canımın dostu olacağını.
"Ama artık kendine yakınlaşmalısın," dedi. "Çünkü ne kadar beni kendine benzetsen de senden farklı olan yanlarım var. Yakınlaştıkça uçurum farkını göreceksin. Yaklaştıkça uçurumun kenarından düşeceksin." Biliyordum. Bir şekilde beni terk edeceğini. Belirsiz olan ayrılık değil, ayrılık çeşitleri. Ama biliyordum. Bir gün ben uyurken çekip gideceğini. En kolay ve cazip geleni buydu çünkü ölümlerin. Uykusunda ölmeyi istediği gibi uykumda beni terk etmek istedi. Beni de uykumda öldürmek istedi. Acısız ve vedasız. Yine, severken terk edişleri sahtekarcaydı. Yine. Biliyordum. Bu yüzden her gece rüyamda onunla vedalaştığımı görüyordum. Sonunda çıktı. Rüyalarım gerçekliğe vardı. Beni bir bulutun kucağına bıraktı.
Ama
Yeryüzüne inişim bir peygamberin gökten inişi gibi olmayacak.
Özüm Bade
2022-06-13T12:35:29+03:00Olabilir... Teşekkür ederim değerli yorumunuz için. :)
umutulas
2022-06-13T02:45:06+03:00Galiba bir romandan -belki de Sabahattin Ali'den- aklımda şu sözler kalmıştı; "İnsanın insana yakınlaşmasının bir sınırı var. Ondan öteye geçemiyor kimse." İnsan ne kadar benzese de birine yine de bir noktaya gelip duruyor. Belki de durulan sınır, insanı hayvandan ayıran sınırdır... Ve insanı insandan ayıran da bu olabilir...