senin bir telafin yok anla

şu keman telleri narinliğindeki parmaklarının gıyabında söylüyorum

yüreğim ağzımda seviyorum seni

bütün bataklıkları tükürerek kokundan uzağa

sana bakmanın anlamına çocuklarım olsun istiyorum


sanki bir düğümü çözemiyor gibi dalıyorsun bazen

dizlerime konuyor serçeler saçlarınla

hakiki bir kaç küfür ediyorum ama senle alakası yok

diyorum ya, bütün bataklıkları senden uzağa kovalıyorum

ellerin, tanrının en güzel melekleri


şarkılardan makyaj yapmayı seviyorsun

ne tuhaf, ben sana kahraman olmaktan çok huzur olmayı istiyorum

huzur demişken, seni özledim ve sana bakıyorum

huzur demişken, söyle bakalım kuzum sen beni neden aramıyorsun

belki sensizlikten bir batak yaptım göğsüme

belki de göğsümdeki bataklığa düşmüş onlarca at çırpınıyordur 

ve belki de hepsi de çırpındıkça batıyordur

işte güzelim gerçek bu

ben sana o çırpındıkça batan renk renk atların hepsinin gözlerinden bakıyorum

beni unutma

çünkü hem sen bana tutunuyorsun

hem de ben sen tutuyorum

ve buna aşkın sözlüğünde biz tutuşmak diyoruz


radyo frekansları arasında çırpınırken istek anonsları

huzur simsiyah bir sokak lambasının içindeki kıvranan ışık

göğsümde şanlı lekelerden bir düzine çarpıntı

anlatamıyorum diyorum kusurunu 

başımdaki sizlerden yaptığım ağrının

anlatamıyorum diyorum

sizlerden nasıl bir yalnızlık yaptığımı


seni anarım Allah demeyi öğrenir bir duvar

göğsümden bir gül ile sökülür tarihin

zırhıma kan doğramıştır kapital ihtiraslar

şimdi artık bu çağda bir güneş değil

binlerce güneş batsa bile romantik olunmaz


kursağımda tüm heybetiyle duran sen

bir baharın süslü suretiyle kuşlara dönüşen

kar beyazı bir denklemdir aslında Tevfik Fikret

denklanşör, hırs ve binlerce dökülen kirpikler


ben çalıya dolanmış o kırmızı bebek elbisesi

sustuğum unutulmayacak olmamdı içinde 

sırtımda İstanbullu bir çarmıh

aklımda uyku yorgunu o meşhur öfke

aklımda herkesten sakladığım o incelen sabır

en sevdiğim yalandır canımı alevin yakması 

tütüne sarıl ya mümin zamanıdır artık

tanrı, kırılmış bütün kapılarında tanrısıydı


koltuk değnekleri

yetişkin bezi

yetmiş yaşındaki bir adamın elindeki abaküs


en son şehre giderken unuttum köyde büyüdüğümü

incecik peygamberler tanıdım zamanına küs

ensesi kalın otoban farelerinden korktum

çocuklar ayırdım sana

çocuklar sevdim şairler bok yesin diyerek gülüp

kepengi kapanan dükkanları öptüm alarm kutularından

arabayı durdurmadan atladım bir keresinde içinden

ne garip 

dursan bitecek acın o esnada

ama duramıyorsun

ne garip


bir buz dağı yarıyor okyanusu sırtından

tıpkı bir Titanic gibi

aramızda kalsın bazı infazlar

bir şiirin ağzında çırılçıplak görmüşler beni 

çırılçıplak ne güzel bir hadise

ne güzel bir imdat çığlığı değil mi


şu gördüğün tarlalardaki binlerce papatya var ya

işte onların hepsi de teker teker seni seviyorum demek

hava atmak için demiyorum güzelim yanlış anlama

beni unutursun falan papatyalar yanında bulunsun


aykut akgül