mesainin bitimiyle bütün gün insanlara buz gibi bakan suratı çözüldü zahir'in. günahı kadar sevmediği vardiya amirine dahi selam verdi fabrikadan çıkarken. gök delinmiş gibi yağmur yağıyordu. dokuma tezgahlarının çıkardığı gürültüden uyuşmuş kulaklarını, şayza'nın hediye ettiği beyaz bir bere ile örttü. gececilerden birinin şemsiyesini ödünç alıp yürümeye başladı. her adımda şayza'ya bir adım daha yaklaşıyor olmanın verdiği mutlulukla çocuklaştı. yaya yolu ile ana yolu birbirinden ayıran kaldırımın üzerinde bir cambaz gibi çizgi çekerek gidiyordu. ''kaldırımın sonuna kadar böyle devam edemezsem ibneyim!'' dedi, kendi kendine. yağmurun biriktirdiği sulara baktı, kendini gördü, kendini sevdi. üzerine çamur sıçratan otomobillerin ardından baktı. gülümsedi. yağmura küfretmedi, kimseye küfretmedi. yalnızca şayza'yla görüşeceği günlere münhasır bir ruh haliydi bu.
yolu kısaltmak için allah'ın unuttuğu ve allah'ın da unutulduğu bir sokağa saptı zahir. tamamlanmamış bir yapbozu andıran bölük pörçük bir sundurmanın altında, reşit olmadıklarını sandığı üç çocuk bir torbayı sırayla birbirlerine uzatarak soluyordu. dördüncüsünü görmedi zahir. dördüncüsünü görmesi gerekiyordu. içlerinden en irisi, tinerle sevişmeye ara verip seslendi zahir'e. ''hop! babanın yolu mu lan bu, öyle bedava geçiyorsun?'' bir anlığına şayza'nın yanına gitmiyormuş gibi soğudu suratı zahir'in. şemsiyenin altından gördüğü tehditkar üç çift göz yavaşlattı adımlarını. aklından onlara yanıt vermeden hızlanmak geçtiyse de üçünün aynı anda ayaklanması bu kararından vazgeçirdi onu. ''ne anlatıyorsun lan, tombik?'' dedi sayıca üstün olan oymuş gibi. en irileri, bu lafa hiç alınmadan, soğukkanlı ve aşağılayıcı bir el hareketiyle ''sökül cüzdanı koçum.'' dedi. zahir, buna karşılık elini sağ kıç cebindeki, şayza'yla bu ay en fazla ikişer bira daha içebilecekleri kadar parasının kaldığı cüzdanını savunarak bir adım geri attı. şayza'ya doğru giden yoldaki tek geri adımıydı bu.
gerilimin sessizliğinde telefon zili duyuldu zahir'in. bir eliyle şemsiyeyi tutuyor, diğeriyle arka cebini kolluyordu. ceketinden çıkarıp kimin aradığına bakacak kadar eli kalmamıştı ama adı kadar emindi şayza olduğundan. birkaç küfürlü atışmanın ardından dakikalardır sessizce fırsat kollayan ikinci ve üçüncü tinerci, eşgüdümlü olarak atladı zahir'in üstüne. birine şemsiyeyi geçirdiyse de ötekinin yumruğundan sıyrılamadı. yine de kolaylıkla toparlanıp sert bir tekme attı üçüncünün göğsüne. şemsiyenin darbesiyle gerileyen ikinci, bu kez de en irileriyle birlikte atladı zahir'in üzerine. her temasta bir kişi fazlaydılar. zahir'e de bir kişiye kavuşmayı fazla gördüler. yağmurun kayganlaştırdığı zeminin de azizliği ile yere kapaklandı zahir. bu kez küfretti yağmura. peşi sıra yediği yumruk ve tekmeleri saymaktan ve ağzına biriken kanı tükürmekten başka bir şey yapmadı bir an. tinerin aşkıyla vuruyorlardı onlar. şayza'nın aşkıyla savunuyordu kendini. yerdeydi ama çok daha güçlüydü. kafası en güzel olanlarının bir boşluğunu fırsat bilip o çapraz ateşten çıktı zahir. ayağa kalkmasıyla birlikte üç arkadaşa çamuru tattırması uzun sürmedi. küfür kıyamet, düşe kalka zahir'den hızla uzaklaşan üç tinercinin en irileri kuru bir tehdit ile: ''öldün oğlum sen, ağabeylerin dayak yerken saklanmak neymiş göstereceğim sana!'' diye haykırdı. zahir anlamadı iri olanlarının ne söylediğini. tinerin ve yediği yumrukların harmonisiyle saçmaladığını düşündü. arbedenin ardından ceketinin cebine atabildi elini. telefonuna baktı. şayza'dan gelen cevapsız çağrıyı gördü. ''adım kadar emindim.'' dedi.
tam sevgilisine geri dönüş yapacaktı ki tüm kapıları kilitleyen bir anahtarı içinde hissetti zahir. çıktı, bir daha indi. çıktı, bir daha indi. çıktı, bir daha... şayza'nın adının anlamı kadar gizemli bir yerden, zahir'in adının anlamı kadar apaçık dört kelebek kondu sırtına. delikanlı, şayza'ya gitmekle meşguldü, ardında saklanıp sırtına saplanan ölümü göremedi. çağrı, cevapsız kaldı. gölgelerin ardındaki dördüncü, dört bıçak yarası bıraktı zahir'in kalkan tutamayacağı yere. önce dizleri vurdu asfalta, sonra kafası. bir kez daha küfretti yağmura. şayza'yı son kez görebilmek için kalan tüm gücüyle yumdu gözlerini. yedi dakikasını ona ayırdı.
bir cüzdan için vurulmadı zahir. bu ay şayza'yla iki bira daha içebilmek için vuruldu.
ahuzaruri
2024-12-03T21:32:37+03:00sen ve ben yaşadığımız müddetçe zahir'in çekeceği çok şey var gibi gözüküyor :ss
melis
2024-12-03T12:14:23+03:00ŞA HA NE! üzgünüz, zahir…
ahuzaruri
2024-12-02T21:37:52+03:00çok teşekkürler, öyküye çok güzel bir ekleme olmuş yorumun. ben de senin şiirlerini beğenerek takip ediyorum. aynı kullanıcı adıyla twitter kullanıyorum, oradan takipleşebiliriz
melankolik
2024-12-02T12:45:18+03:00sevdiceğiyle içeceği iki bira uğruna aşkın sıcaklığına ulaşamadan, soğuk yağmurda can verdi zahir; sevda sustu yağmur durmadı…
kaleminin yeri ayrı, sana ulaşabileceğim bir platform var mı?