Orada mısın? Dinle, söyleyeceklerimi umursamasan da dinle. Kulak delen sessiz bir geceden sesleniyorum sana. Şu zavallı bedenim çürüyüp gidecek günün birinde nasıl olsa. Sana söyleyeceklerimin ne kadar önemli olduğunu söylemeyeceğim çünkü öyle değiller. Adım G. Beni kısaca böyle çağırabilirsin. Gerçi bunu yapamazsın. Neyse. Sana kafamda kurduğum bütün saçmalıklardan bahsetmek istiyorum, çünkü tek dostum sensin. Belki beni düşman gibi görebilirsin bir müddet sonra fakat inan umurumda değil. Sana seslenmemin tek nedeni bu sonsuz gece karşısında, kafamda beliren o rahatsız edici düşünceler karşısında, kendimi zayıf hissetmem. Orada olmadığını ben de biliyorum fakat sözüm bitene kadar bunun aksiymiş gibi davranmakta bana eşlik edersen çok sevinirim. Aslında fark etmez, sevinmem, fakat birinden bir şey istenince öyle söylendiğini duydum, işe yaramasını arzu ederim. Ben, kendi hâlinde, boktan bir hayat süren (sebebini bilmeden) bekar bir adamım. Şahsi bilgilere fazla girmezsek aslında çok sevinirim. Çünkü bende senin hakkında fazla bir şey bilmiyorum. Bildiğim tek şey, şu an bana kulak verdiğin. Sıkıldıysan gidebilirsin, nasıl olsa ben konuşmaya devam edeceğim. Evet, eğer hâlâ oradaysan başlayabilirim. Bugün, dün ve diğer günler gibi yine bir şeyin farkına vardım. Ölümlü olduğumun gerçeğini ve bazı saçmalıklardan kurtulmam gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden de işimden istifa ettim. Zulamda biraz param var, bir süre onunla idare edebilirim. Ziyaret edeceğim veyahut beni ziyaret edecek kimsem yok. Bu yüzden paramı kendim için harcayabilirim. Geçen yaz bir kadınla tanışmıştım. Bir ay beraber olduk. O bir ay boyunca bana hep aylaklığımdan yakındı durdu. Ona fazla zaman ayırmıyormuşum. Onunla telefonda çok görüşmüyormuşum. Ya da sinemaya giderken hiçbir filmde ağlamıyormuşum. İyi de bunun aylaklıkla ne ilgisi var ki? Hatta şöyle bir diyalog geçti aramızda: Bana çok duygusuz olduğumu söyleyince ben de ona aşırı duygusal olduğunu ve bunun hiç de güzel bir şey olmadığını söyledim. Hatta daha fazlasını söyledim. Evet, hatta bu duygusallığın onu hiç de sanıldığı kadar çekici kılmadığını söyledim. Hatta ve hatta, bunu sadece benim hoşuma gitmeye çalıştığı için yaptığını yüzüne vurdum. Haklıydım. Belki de değildim, fakat konuşmayı orada kesmiştik. Bir müddet sonra, eskisi kadar duygusal olmadığını fark edince düşüncemin doğru olduğunu gördüm. Kadınlar böyledir işte, kendilerini hep yardıma ihtiyaçları varmış gibi gösterirler fakat aslında onlar duygusal olarak daha serttirler. Biz bunu yapamayız. En azından ben yapamadım. Tuttum ayrıldım ondan. Açıkçası sıkılmıştım fakat tek nedeni bu değildi. O zaman başka bir kıza rastlamıştım. Ondan gerçek anlamda hoşlanıyordum. Ne yapayım? Eğer bana şerefsiz diyorsan sıkıntı değil fakat ben dürüst olacağım. Ne olursa olsun. Benim hakkımda bir sonuca varmadan önce, kendine karşı dürüst olmanı tavsiye ederim sana. Hayır, bana karşı ne düşünürsen düşün, fakat kendine bunu yapma, dereye varmadan paçayı sıvama. Çünkü sevgili dostum, sen de bir insansın ve senin de kalbin etten. Buna engel olamamak ne yazık, değil mi? Bunu düşünmek bile insanı üzüyor. Hep yargıladığımız insanlara dönüşmekten korkmuşuzdur fakat hepimiz gün gelince onlara dönüşmüyor muyuz? İstisnalar kaideyi bozmaz tabii, fakat çoğunluk böyledir. Ben de bir zamanlar başka hiç kimseyi sevemem diye düşünüyordum. Belki de sevmemişimdir fakat birkaç kez kendimi yalnız hissettiğim oldu, yalnızlıkla baş edemedim, bu yüzden de çarçabuk bir kadından hoşlandım belki de. Adı ne olursa olsun, vaziyet bu. Temmuz ayının ortalarıydı. Sıcak neredeyse kırk derecenin üstündeydi. Onunla denize gitmiştik. Bacakları o kadar güzeldi ki, neyse, geçelim. Onunla suya girdik ve ıslak bedenlerimizle birbirimize sarıldık. O ilahi duyguyu ben ne ondan önce yaşadım, ne de ondan sonra yaşayabildim. Bedeni pamuk gibiydi, insanı yakan o güneşin altında bedenime serinlik bahşediyordu. Bunun için kendimi ona borçlu hissedip dudaklarına yapıştım. Dudakları o kadar yumuşaktı ki o an kendimi bir Tanrı gibi hissettim. Sanki o an her şey benden sorumluydu, her şeyi ben yönetiyordum. İnsanları ben doğuruyor, insanları ben öldürüyordum. İşte dedim ya, gereksiz şeylerden kurtulmalıyım, onun o güzelliğine, şehvet dolu bakışlarına ve insanı kendinden alan bedenine rağmen onu da terk ettim. Bu, ağustos ayında oldu. Bunu nedensiz yapmıştım. Beni anlayışla karşılamıştı. Şaşırmıştım tabii, bir kadından beklenmeyecek bir hareketti, fakat ne yalan söyleyeyim, hoşuma gitmişti. Büyük ihtimal daha önceden yapmamı bekliyordu bunu, çünkü nedenini bile sormadı. Sadece olur dedi ve gitti. Öyle bir bedene sahip olsam ben de bu kadar özgüvenli olurdum. Erkeklerin gözü her zaman onun üzerinde olmuştur, hatta bu olay bir ara benim canımı sıkmaya başlamıştı. Belki, ayrılmamın nedenlerinden biri de buydu. Bedeninin başka erkekler tarafından görülmesine dayanamıyordum. Böylesi daha iyi, en azından kafam rahat. Aslında, tam anlamıyla rahat değil. İşte sana bu yüzden sesleniyorum. Artık hiçbir şey güldürmüyor yüzümü, bir bıkkınlık var içimde, neden bıktığımı, bundan sonra nasıl neşelenebileceğimi bilemiyorum. Uzun bir çöküş bu, ne zaman biteceğini bilmiyorum. Bana kalırsa, hiç bitmeyecek. Benim durumumla benzer bazı kitaplar okumuştum eskiden, hatırladığım kadar hiçbiri mutlu bitmemişti. Fakat şunu da söyleyeyim ki hiçbiri kötü de bitmemişti. İnsan hayatı da öyle değil mi zaten, hep bir pişmanlık vardır fakat aynı zamanda da mutlu ölür bazı kişiler. Asıl meseleye geçecek olursak bugün o kadını tekrar gördüm. Bir lokantada karşılaştım onunla. Hâlâ o sevdiği çilekli içkisinden -içkinin ne olduğunu hatırlamıyorum- vazgeçmemiş. Yanına gittim. Selam verdim. Beni gördüğüne şaşırmıştı fakat şaşkınlığı benim oradan uzaklaşmamla ikiye katlandı. Yanına oturacağımı düşünmüştü herhâlde, fakat öyle yapmadım, tekrar kendi masama oturdum ve onun orada olduğunu unuttum. Çünkü kendime bir söz vermiştim, gereksiz şeylerden kurtulacaktım. Başkası olsa yanına oturur, yeni hayatının nasıl devam ettiğini sorar ve biraz daha gevezelik edip akşamı da o kadını evine götürüp yatağına atardı. Benim de aklımdan geçmedi değil fakat kendime engel oldum. Bu gece, ihtirasımı bastıramadığım için geneleve uğradım ve ona en çok benzeyen kadını seçtim. Bunu kötü düşüncelerle değil de daha çok aşkla yapmıştım. Onu tekrar kollarımda hissetmek, en azından bu duyguya yakınlaşmak, kendimi birazcık iyi hissetmeme neden olmuştu. Eve döndüğümde ise bunları sana anlatmam gerektiğini düşündüm. Yarın o lokantaya yine uğrayacağım, belki o da gelir. Fakat bunu herhangi bir umuda kapılarak değil de daha çok acımı arttırmak için yapacağım. Gelmezse de makarnamı bitirip lokantadan ayrılacağım. Evet, yarın için planım bu. Şimdi kendimi o kadar özgür hissediyorum ki -bu genelevdeki kadının performansıyla da bağdaştırılabilir- sanki kendimi gökdelenden yere bıraksam o düşüş hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyorum. Hayır hayır, öyle değil! Ben çoktan düştüm, bu özgürlüğün tanımı tam da böyle değil. Daha çok, üzerinde hayatın hiçbir sorumluluğu olmayan birinin özgürlüğü bu. Çok da dramatize etmeyelim. Şu dört duvar arasında en fazla bu kadar rahat olunabilir herhâlde. Seninle konuşmak bana iyi geliyor aslında. Belki de kendi kendime konuşuyorum. Belki değil, tam da öyle. Ama devam edeceğim. Şu an yarını iple çekmek isterdim fakat o kadar duygusuzum ki rahat olmamın başka bir nedeni de belki de budur. Pencereden dışarı bakıyorum da hiç kimse yok sokaklarda. Biraz dışarı çıkıp yürüsem mi? Aslında çok yorgunum fakat yürümenin o karşı konulmaz güzelliği beni kendine çekiyor. Evet, dışarı çıkmam gerek.