Biliyorum Yeşim, ölüm bile paklamaz beni

Sırtımda geçmişi taşırım

güzel günlere değil

bir meşe ağacının gölgesinde

un ufak olmuş umutları toplarım avucuma

sonra bir garda otururum biletsiz, beklemeksizin kimseyi

yüz çizgilerini okurum gelip geçenlerin

hepsinin hikayesini biliyorum

hayır kızma, öldürmüyorum kahramanları

bir teki hariç, o toplumun dışında

bu kargaşada, insan içinde barınamamış

öyküsü öyle sıradanmış ki hiçbir yazarın hayal gücüne tutunamamış

kahraman da olamamış haliyle


Yeşim, bir sır biliyorum geceden

öyle gizli ki sana bunu söyleyemem

hem sen hissetsen keşke

gözlerime baksan ve desen ki anlıyorum seni

öyle bir sır ki fısıldasam kulağına

ağırlığı anlaşılmaz yapacak onu

o anda hiç söylememiş olmayı dileyeceğim, biliyorsun

öyle bir sır ki Yeşim, söylemeye kalksam sesimi kanatır

hem sen de işitmezden gelirsin, bu yükü almaz incecik omuzların


Şimdi ben hiç üzerime vazife olmaksızın

ve gövdemi doğrultamazken henüz

ne kadar tökezlemiş insan varsa sırtlanmalıyım

hiç kahraman olamadığım için mi böyle ucuz kahramanlıklar peşinde koşmaktayım?


Yeşim, bileklerimdeki bu kara lekeyi daha kaç zaman taşırım böyle

bu incelikli ızdırabı görenler ruhumu eziyor

annem bir gün orada çiçekler açabileceğini söylemişti

eğilip öpsem ya?