Yüklemi olmayan cümlelerde,
yanışık olamayan bir düzende,
devrikleşememişti vurgusu olmayan kelimeler.
Cümlenin öğelerinin iç içe geçtiği
bu içtima düzeninde,
özneye konumlandırmıştım seni.
Beni öldürmek için can atan kandırılmış o gençlerin
nefeslerini yakınımda hissettiğim her an,
ben sana gelmek istediğim ürkek bir çocuğun annesine koştuğu gibi.
Sadece yüklem olmak istemiştim özne olduğun cümlede.
Ama bir dağ başındaydım
Ve
nokta kadardım.
Ara sıra şahin oldum da,
uçamadım sana...
Çünkü sen;
sana taktığım kanatlarla bir başkasına çoktan uçmuştun...
İşte hakiki ölüm,
buydu bana.
Oysa bir dağ bile öldüremezdi beni...