anlatamadım kendimi,

zift rengi kahve gibi soğudu bütün sözcükler ağzımda

günlerin doğan güneşlerini omzumda yükseltmeye çalışmaktan kemiklerim un ufak artık.


seni düşündüm,

düşledim,

düştüm sonra her şeyin sonsuzluğundan.


her şeyin sonu vardı, öyle duymuştum.

annenin ömrünün, okulun, sınavların.

peki bu acı kıymık gibi üstümde hangi yaşımdan kaldı?


kız çocuğuydum,

annemin el çantası gibi komşu komşu dolaştım.

aa ne güzel bir kız çocuk böyle ışıl ışıl.

maşallah bir de uslu!


ben ışıl ışıldım,

sonra düştüm.

us'umun başıma açtığı belalar yüzünden düş-tüm.

sessiz bir tepenin ucundan,

sahneden ayrılan başrol gibi usul usul düştüm.


herkes oradaydı,

tepe cehennem gibi kalabalık.

kendimi anlatmıştım bin kere

izlenen ve her seferinde batan geminin filmi gibi belliydi batacağım.


ellerimi sana uzattım sonra anneme,

sonra kendimle konuştum.

aynı tepeyi kaç kere, kaç kere bin yarayla düştüm.


kelimelere tutunup parmaklarımı tekrar kanatıp,

kendi kanımdan mı doğacağım?