Beni çiçekli yollarından acıya yürüten hayat:

Ayakkabılarımı gördün mü?


Hiç bakmadın pencerenden yüzüme

Sana taşlar, kartopları, sevinçler attım aşağıdan

Papatyalar öldürdüm sana getirmek için

Suları çamurladım, günaha girdim.

Utanmıyorsun.


İki saksı çiçeği kaldı gözümde

Sulayanı götürdün, beni yitirdin

Solmasın dedin solmasın,

Düşünmedin yakalarından yırtacağımı

Dostum musun değilsin!

Özgürlük deyip yüzümü lekelerken sen

Benden ne istersin?


Canım yanmıyoooor!

Ateşini İbrahim'e mi harcadın sen

Beni neden yakamıyorsun ahmak!

Neden yüzüme bakamıyorsun?


Ben senin acına yalın ayak da giderim

Caddeleri, vitrinleri...

Yemin ederim insanları da severim

Öyle zoruna gitsin ki uzayan yollarım

Bulut bulut düğümlensin çukursuz boğazına

Çıldırasın, dertsiz tasasızlığından

Kıyametlere sarılasın


...


Biliyorum, seni çok sevdiler

Senden gitmelere ölüm dediler

Görmeyen, duymayan, yaşamayanlar bile!

İstemediler sensiz kalmayı,

Korktular bir uyanışta yokluğundan

Sana sarıldılar.


Öyle üzgünüm ki seni sevmekten

Ayıptır diye bakamıyorum bahara açılan çiçeklere

Geçtiğim her köşede, yaslandığım her duvarda,

Sen tutuyorsun ayaklarımın üstünde


...


Şimdi bana yeni bir isim ver

Önümü aydınlat, yol göster

Karanlığın duvarı gibi ürküyorum senden

Yüzümü alıyor baktığım her yer


İşte sen!


Beni pahalı tüfeklere şikâr eden hayat:

Omzumdan kanayan şu bilmek yarası,

Senin kurşununa yuva değil mi?



Fotoğraf: Semi