Ansızın doğar cinnet

ve bir çığlık gül rengi, patlar dudaklarında

ne sustuğun kadar varsın ne sözcükler paklar insanlığını

minnet kadar seyrektir gerçek bir gülüş

oysa benim her gün kalitesiz bir afiş gibi sergilediğim, suratımda asılmış kalmış bu resim kime ait? bana değil

istenilen kişi olma hengamesinde benliğini yitirmekten daha acısı mı? bilmiyorum

karamsar diyorlar bana, yemin ederim değilim.

kaldı ki böyle bir yaşamda gerçekçi olmayan bir 'karamsarlık' düşünülebilir mi?

çelenkler kadar çirkin gösterişçi insanların arasında minimalizmin yalın mutluluğuyla yetinmekteyim

bir çiçeğin sorumluluğundan dahi korkuyorum

rastlantılara yüklediğim derin anlamlar acı tecrübelerime rağmen vuku buluyorlar

sokakların gerçek yüzüyle karşı karşıya geldiğim her an insanlığımı sorguluyorum

ya sonrasında? hiç...

herkes kadar duyarsızım ne yazık.

eğilip çocuk gözlerinden öpemiyorum kimsesizleri

aynanın karşısında ruhsuz, parçalanmış bir iskelet gördüğüm

insan olmanın anlamı hiç mi uğramamıştır değişime?

keşke uğrasa mı, bilmiyorum

hiç çocuk olamamışlığıma öyle yanıyorum ki

çok erken vedalaştığım o ruhu hep sol cebimde taşıyorum

biliyorum çok geç, hayal kurulmaz ölülerle

ben yalnız uyutuyorum onu, saçlarını okşuyorum

ne zaman ki uyanıp işitecek olursa hayatı, ninniler söylüyorum

uyusun da, büyümesin diye.