İşte Dünya! (Kamera biraz zoom yapsın, küçük mavi nokta dedikleri şeyin rengi bile belli olmuyor.) Dörtte üçü su olan bu gezegen Samanyolu galaksisinde bulunuyor. İçinde %60'ı su olan insanlar yaşıyor ve kendilerine dünyalı demek yerine "insan" diyorlar. (Bir uyarı: Bu belgesel insanları tanıtmak için değil, Dünya'yı tanıtmak için. Konudan sapma.) Öhö, öhö! Bu gezegen Samanyolu galaksisinde canlı yaşama sahip olan tek gezegendir. Ama insanlar yüzünden... (Konudan sapma! Yine geldin insanlara.) Ne demiştik? Tek gezegendir, evet ama canlı çeşitliliği gittikçe azalmaktadır çünkü... Çünkü... (Eninde sonunda insanlardan bahsetmek zorunda mısın...) Çünkü insanlar Dünya'nın bir ruhu yokmuş gibi davranmaktadır. (Uzaylı seyirciler kınıyor dünyalıları.) Kamera biraz daha zoom yaptığında (Yapmaya başladı.) göreceksiniz ki bu gezegen yeşil rengini de barındırır içinde. (Görmeye başladılar.) Ama Dünya yeşil rengini kaybetmek üzeredir iklim krizi yüzünden. İklim krizine sebep olansa... (Hayvanların salgıladığı metan gazı, de. Artık insanlardan bahsetme.) Hayvanların salgıladığı metan gazlardır! Yani kakaları! (Bir başka belgeselci Dünya'yı tanıtırken hayvan dışkılarının gübre olarak kullanıldığını söylemiş. Seyircilerin kafası karıştı...) 

Uzaylı seyircilerden biri belgesel kanalını değiştirdi. "Ya yalan yanlış bilgi veriyor hepsi ya da Dünya gittikçe yanlış yola gidiyor da bilgiler karışıp inanılmayacak hale geliyor," dedi. 


(Dünya'ya dair daha basit şeyleri anlat.) Öhö, öhö! Dünya'da kahverengi de vardır: topraklar, ağaçların gövdeleri... Ha, bir de bir sürü çiçek vardır ki Dünya'nın renk paletini asıl onlar oluşturur. Öyle ki bir çiçeğin birbirinden farklı renkleri vardır. Ama Dünya'nın ne kadar küçük olduğunu sadece yedi harikası olmasından anlayabilirsiniz... Tabii bazı biliruzaylılar bunu insanların (Uzaylı küfrü*) çirkin ve özensiz olmasına bağlamaktadır. Onlara yedi harika bile çokmuş. 

Uzaylı seyircilerden biri kanalın sesini daha fazla açtı. "Bu insanlar," dedi. "Ne anlamsız varlıklarmış. Her şeyin içinde körlükleri yüzünden bir hiç olarak yaşarlarmış." 

(İnsanlara değinme artık! Uzaylılar dünyalıları merak ederse onlarla iletişime geçmek isterler. Sonra ne olur sanıyorsun? Cahil egolarıyla bize her yerden ateş ederler.) İşte Dünya! Yeryüzüne indiğinizde gökyüzü o kadar yakın gelir ki parmak uçlarına kalksanız bulutlara dokunacakmışsınız gibi hissettirir. Bu ilk aldanmadır. Dünya, böyle şakacıdır.

Uzaylı seyircilerden biri gülmeye başladı. "Bence en komik gezegen," dedi onunla birlikte gülenlere. 


(Anlatmaya devam et, reytingler düşüyor. Canlan, canlan!) İşte Dünya ve it insanlar! Pardon... İşte insanlar! (İnsanlar deme!!!) Dünya ateşe de suya da sahiptir. Ateş, su ile sönerken su, ateş ile buharlaşır. Çıkan duman ikisinin çocukları gibidir tıpkı... 

Uzaylı seyircilerden biri "İnsanların çocukları gibi," dedi ciddiyetle izlediği sunucuyu tamamlayarak. 

(Gökyüzünün manzarasını anlat be işe yaramaz!) Öhö, öhö! Gökyüzü bazen mavi, bazen siyahtır. Ara sıra renk cümbüşü yaşanır: turuncu, sarı, kırmızı, mor, yeşil... Gezegenler yıldızlar gibi ufacık görünür, öyle bizim gökyüzümüz kadar cömert değildir buradaki gökyüzü. Ay bile bazen parça parça görünür. Ya... 

"Yazık insanlara," dedi bir seyirci. "Ay parçalanınca tamamlamaya çalışıyorlar mı acaba?"

(Aferin, biraz daha kötüle. Merakları sönsün, irtibata geçmek istemesinler dünyalılarla.) Hatta bazen gökyüzü gıpgri olur.

Ekran başındaki seyirciler hayretle bağırır. İnsanlar için ağıt yakar gibidirler. 

(Programa bir şey oluyor... Pr-ram-bi-ses...) Hey, orada mısınız sayın yönetmenim? Sesiniz kesik kesik geliyor. Ufak bir pürüz oluştu sanırım sayın seyirciler. Bir saniye...


Ama o sırada insanlar, uzaylıların programına sızmıştır. Ekranda çıkan egzotik suratlara seyirciler korku ve merak karışımıyla bakmaktadır.

"Biz insanlar," der egzotik suratlardan biri. "Sizin Dünya'yı anlatışınızı dinledik ve sevemedik... Müdahale etmeye karar verdik. Bahsetsenize biz insanlardan; bu gezegeni çekip çeviren, bir düzen oluşturan insanlardan..." 

(Prog-ger-alın!)

"Biz olmasaydık bu Dünya Mars gibi, Jüpiter gibi yaşamın olmadığı bir gezegen olurdu..."

Uzaylı seyircilerden biri sinirlenerek oturduğu koltuktan kalktı. "Bakın siz kendini bilmezlere!" dedi. "Dünya'nın ruhunu gücendiriyorlar konuştukça. Madem anlattıkları gibi yaşam vermişler Dünya'ya, gitsinler Mars'a da, oraya da yaşam versinler."

(S-sim-geli-mu?) 

Egzotik suratları artık uzaylılara gittikçe tiksinç gelmeye başlayan insanlar sözlerine devam ediyordu. "Siz kafirsiniz," dedi içlerinden biri. "Yanacaksınız ölünce." 

"Ne diyor bu?" dedi seyircilerden biri şaşkınca yanındakilere. "Kafir, ne demek?" Akıl dostu "Onların Tanrı inancı var," diyerek açıklamada bulundu. "Ama bunu iman etmek için değil de kendilerini tanrısallaştırmak için kullanıyor gibiler. Boş ver..." 

İnsanlar kameralarına daha da yaklaşmış ve ekrana yansıyan gözleri iyice büyümüştü. Tam hararetle konuşmaya başlayacakları sırada uzaylı belgeselci yeniden ekranlara yansıdı. 

(Şimdi sesim geliyor mu? Acil durum. İnsanları anlat. Başımıza bela olacaklar yoksa.) Öhö, öhö!