Metro merdivenleri kalabalık

Herkesin bildiği kimsenin bilmediği İstanbul bu

Başı önde biraz insan karşılardı akşamın ışıklarını

Sarılırdı, savrulurdu... karşılaşmak bu mu?


İlk orada gördüm üzüm gözlü kadını

Güldü güneşledi, söylemedi adını

Yürüdüm yanında bir pare sadakat diye

Sürüdü peşinden takılı kaldım.


Baharın güzlüğünde buluştuk onunla

Yokuşun düzlüğünde bulunduk

Savurdu yüreğini üzerime

Ben zaten aşinasıyım hoyrat sevmelerin

Bildiğiyim yakasız sevişmelerin

Yürüdük yan yana olması gereken diye


Gözleri üzüm, deminde şarap

Kadeh kadeh yanakları ki ben harmandım

Bir kanat çırpardı başından aşağı

Başımı mı döndürürdü bir avucunda

Yoksa dünyayı mı derdim anlamazdan


Gözlerimi koyardı yüzüme bir düğme ilikler gibi

Aklımı başıma, başımı omzuna, omzunu göğe

Yaşardı yaşamanın adıyla

Yüreği Anka idi yeltendim yemin etmeğe

Taşardı sığmazdı bana


Kalabalıklara yazılırdık bir romana düşer gibi

Okunur yadırganırdık

Düzletmezdi yakalarımı zaten

Gözletmezdi yolunu işte hep aynı yerde bulayım diye


Bir gün yoktu çıkışında caddenin

Duvarlara baktım aradım

Göğe baktım kanatsızca

Üzüm gözlü kadın yoktu

Geçmişti caddeden henüz işte

Kediler köpekler insanlar toktu


Kırıldım bir yerimden ikiye

Kaldı biri bir duvarda

Birini çektiler göğe


Unutmadım üzüm gözlü kadını

Kadehlerde gözlerini aradım

Ben bahtı kızılın karası mocanım

Bulamadım.