Ben bir ardıçın yüzüyüm

Kabuklaşan canımda

Bin yıllık yeniliği 

uyutuyorum 

Ayak diplerime

Ev kuruyorum her sabah

Durarak 

Bakarak 

Gün azalınca ışıldayan göllerin

Uzayan, uzadıkça kıpraşan şavkında

Türkülenmiş göklerin altında 

Yeşilin türlüsünü varlayan ovaları

Ya da 

Şehir şehir sulanan canlılığı içime tükürüp

Yutkunup gitmemeyi 

Biliyorum 

Köklendim, sivrildim buna

Bakmaya ve durmaya meylim

Bakılmamaktan hiç

Biliyorum

Hiç

Sivrilmiyorum ama


Kadimliğin şanına pus 

derken 

Bilgeliğin namına sus 

eşelerken

Doğruyu koşturmaya pes gözlü 

bakarken

Yaşam dağılgan sis dediğim

Hani

Bilmek harici ses 

istemediğim

Kısılsın

Hep birlikte duyamayalım beni

Beni hep 

birlikte gidelim 

Bakınız, fikirsiz olsun bu 

Yakamı daraltan yumruyu, nemi

Bağırırsam, çağırırsam

Bir gün 

Son damlamı kuruyorsam

Nehir nehir sormayın beni



Ben bir ardıçın yüzüyüm 

Anlamak, görmek 

Söylemek bahşi sunulmuş

Ama

Sese can veremeyen

Kabuğum

Ben 

Canlanacağım, kuruluğuma doyun

Vakit çanı kımıldıyor

Beni alın, beni sınavımdan, beni savımdan, beni gövdemden

alıkoyun


Ben bir ardıçın yüzüyüm 

Dağılmak üzere bozulacağım


Bir parçam saplaşacak

Demirleşecek ucu, keskin


Hızla döneceğim kendime 

Hazla 

en küçük halime dönüşeceğim


Ben ki yüzüyüm bir ardıçın

Bunu o zaman söyleyeceğim