-Süleyman

-Buyur beyim.

-Sen Yörük’sün benim bir türlü aklıma gelmedi gece çıkan ayı bildin mi?

-Beyim ayı eşek de bilir Yörük olmaya gerek yok.

-Lafımı dinle be adam, ayın ışığı suya göle denize vurunca yakamoz derler ya...

-Derler beyim.

-Gün ışığı vurmaz mı suya, ona ne demişler?


Biraz düşündü Süleyman, yan tarafına baktı, şehre inince işler bitmiş su kenarına gelmişlerdi, güneş bulutlardan kurtulmaya çalışıyor, ışığından kurtarabildiği kadarını ağaca ve suya gönderiyordu. Beyin sorduğu tam da karşısında denizin üstünde parıldayan şeydi de adı neydi, kırçıllaşmış sakalını sıvazladı.

-Heç bir şey demezler beyim.

-Ne demek demezler Süleyman?

-Demezler beyim duymuşluğum yoktur lakin...

-Allah Allah bunca zaman aklına gelmemiş mi kimsenin suya vuran güneşe isim vermek?

-Gelmez beyim, niye gelsin ki muhtaçlığı yoktur insanın.

-Güneşe ihtiyacı olmaz mı insanın sen de amma ettin ha!

-İhtiyaç vardır beyim, lakin muhtaçlığı yoktur. Güneş her gece gittiği yerden geri gelir amma ay öyle mi kimi gün doğar kimi gün yarım doğar kimisi heç doğmaz. Sen çobanlık etmedin beyim, aysız gecede davar evinde sabah olmazdı eskiden o sebep ayın gönlü hoş tutulur ışığına bile türkü yakılır, büyük nimettir beyim. Ay olmadı mı musibet gelecek gibi olur adama köylük yerde.

-Ay tamam da sen yakamoza yakılan türküyü nereden bilirsin Süleyman, sen dağ Yörük'ü değil misin?

-Onu da ona muhtaç olan yakmıştır beyim, dedem rahmetli anlatırdı. Kıbrıs, İngiliz mülkü iken kaçakçılık edenler olurmuş buralarda, onlara lazım şeydir senin o dediğin.

-Yakamoz mu?

-He ya zaptiye peşinde ışık yakamazsın. Derya ortasında öyle bunalır ki adam, doğ ulan ay der, kurban olayım der. Doğmadı mı felaket. Ben eskilerin yalancısıyım beyim.

-Sen kaça kadar okudun Süleyman?

-Ortadan sonrasını kafam almadı.

-Felsefe okusaymışsın keşke senden çok güzel pozitivist olurmuş.

-Tövbe de beyim, ben Müslümanım.

-Dinine bir şey demedik be Süleyman, akım o akım.

-Aman beyim, benden uzak dursun. Ben ortayı zor bitirdim. Hem bir adam çok okudu mu çok düşündü mü gavurlaşır.

-Şimdi de müftü mü oldun, fetva mı verirsin Süleyman? Tövbe de milletin yarısını dinden çıkardın.

-Sofu Halil desin, beyim

-Sofuyu nereden kattın buraya?

-Ben onun yalancısıyım beyim, o desin tövbeyi.