bu defa bittim acı

dur, çağırma şehrin tellaklarını

hiçbiri paklayamaz beni ve günahımı

dibe yaklaşırken yükümü fırlatıyorum

beni düşüren ne varsa kurtulurcasına

-yazık bana-

dipte yılanlar, dikenler, ağzı açık timsahlar

kardeşin kurtlanmış yaralar ve nemrutlar bekler beni

çakılmadan bir saniye önce uçuyorum sanarsın

tıpkı ölümün en büyük sebebinin hayat olması gibi

sen yaşamak gibisin ey acı, hayat bir ömür kendine acımak gibi


zamanın kıymetini bilmediğim için 

uzun süren yaslarla cezalandırıldım

bin kapı çaldım, bin kez kovuldum

lakin beni çağıran yine onlardı

küçük odalardan büyük kahkahalar gelirdi

gülüşlerin sıcaklığı yüzüme vururdu

gel demek değil midir ey acı, gülümsemek

ben davete icabet suçunda fail olandım

anladım, sen gibi habersiz gelmeliymiş

kovmaya fırsat vermeden girmeliymiş haneye

başını sokacak bir yerin olmadığında

ayırmadan bakarsın köşk ile harabeye 

baktım bir daha bakmak nasip olmazmış gibi


bu defa kabullendim

değişen hiçbir şeye müdahale edemediğimi

metro çıkışında yer altından

yürüyüp giden o merdivenden

aynı yüz, aynı bakışla tek tip üretilmiş

fabrikadan çıkar gibi, robotlar gibi hatta

çıkıp giden insanları görünce kabullendim

nostalji sayılan her şey için

-eski zaman klişeleri de buna dahildir-

şükrettim ulu tanrı’ya gönül borcuyla

ince düşünülmüş ne varsa değer verdim

zamane olanın canını yakmak için

hükmettin bana acı, bu defa bittim

artık derince alsam da, son kez versem de

nefesim senin için.