Yıldızları görmeyeli sanırım çok uzun zaman oldu. Eskiden hatırlarım, Yeniçiftlik'te yaşım 12-13 iken bakardım gökyüzüne gece ve "Yarın hava kötü olacak, yıldız yok, yarın hava iyi olacak, çok yıldız var." derdim. Hafif rüzgar eserdi, bir yandan arkadaşımla duygusal olarak saf ve temiz sohbetler ederdik. Zaten bu sohbetler uzunca oynanan saklambacın üstüne yapılırdı yorgun argın. Sürekli koşuştur, üstün başın toz olsun ama önemseme. Neden? Çünkü gerçeklik o. Şimdi imaj, görüntü uğruna her şeyi yapabilecek bir takıntıya sahibiz. Neyse, konu dağılmasın, ben yıldızlardan bahsedeyim. Yıldız kayması görmeyeli çok oldu. Dilek tutmayalı yıllar olmuştur belki. O heyecanı tatmayalı, o hissi yaşamayalı... Kimin ne dilek tuttuğunu tahmin etmeye çalıştığın, beyninin sınırlarını zorladığın o sahilde denizden esen rüzgarı göğsünde topladığın o vakit suların bir müzik söyler gibi gelgit yapması... Ben göklerde yıldızı aramayı bıraktım sanırım. Tabii suların tepesine bakmayı o kadar özledim ki... Yalan yok, arada bir bakar, orada yıldızları ararım. Görmem ama hayal ederim, sonra bakarım. Bir kara deliğe bakıyorum ve dakikalarca içim kararıyor, karardıkça tüm yıldızlar enerjisini çekiyor bedenimden. Önce de söyledim, ben yıldızları göklerde aramayı bıraktım. Yeryüzünde aradığım yıldızlar var. Kendime göre kategorize ettiğim yıldız türleri var. Mesela bazı yıldızlar sinir sisteminde oluyor, bazı yıldızlar seste, bedende, disiplinde... Ama en değerlisi gözlerdeki yıldızlar. Gözlerdeki yıldızlardan bahsedecek olursam şöyle başlamak isterim: Bazı gözler vardır, içindeki yıldızla bütün odayı aydınlatır, bütün suratınızı kontrol edip istemsizce güldürür, tebessüm ettirir, hayatınızın en kara gününde sizi aydınlatır. İşte o zaman anlarsınız yıldızların varlığını, inancınızı hiç kaybetmemeniz gerektiğini... O zaman anlarsınız o karanlık gecelerde o gözlerden yoksun olmanın ne kadar acı vereceğini. Öyle bir anlarsınız ki bir daha gökyüzünde yıldız aramazsınız. Aynı benim gibi olursunuz. Yerdeki bir çift yıldız bütün yıldızların parlaklığını toplamıştır göz yuvarlarında... Bütün sistemleri altüst eden o enerji sizi öyle bir içine çeker ki aptal olmanız kaçınılmaz olur. Bu aptallık size hem zevk verir hem acı... Aynı bir süpernova gibi enerjisi bittiğinde patlayan yıldızların dağılan parlaklığı olursunuz. Parlarsınız ama bir yandan dağılırsınız. Dağıldıkça her parçanızın sönüp gittiğini görürken kendinizin parladığını düşündükçe bir umut bağlarsınız yaşama. Ama siz de dağılan bir parça olduğunuzu içten içe bilirken inkar eder durursunuz. Keşke başta bahsettiğim, arkadaşlarımla sohbet ederken bahsettiğimiz, konulardan bahsedebilsem ama şimdi ne o arkadaşlarım kaldı ne o sahil kaldı. Deniz kaybetti rengini, sesini. Kumlar kaybetti gecenin soğukluğunu. Gökler kaybetti o yıldızları...


"Ağlasam sesimi duyar mısınız

Mısralarımda

Dokunabilir misiniz,

Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum."

Orhan Veli