O zamanlar maziden bahis açardı alkolik babalar, orta ikiden terk arkadaşlarına filtresiz memleket masalları anlatırlardı ve umutsuz ve sessiz ve beyaz tenli kadınlar öldürülürdü şüpheleri ırkından bile eski yaratıklar tarafından. Komünist aksilikler ve onların çapkın ceketleri de vardı. Zarflarda mermiler, akıllarda ya idam ya pusu, açık arttırmayı jiletle açıyorum, sen hiç ateş böceği öttürdün mü?


Koltuk değneklerinin de aşınması ömür. Zaman bütün kudretiyle tekrar ediyor ışığını karanlığıma, hep aynı renk ve aynı aydınlıkla, örselenmiş bir taşınmazım ben. Ensemi kavrayan Marx, bileklerimden tutup fırlatıyor beni tanrının huzuruna. Ben bütün çiçekleri burundan çekerim ve bilirim her şahane intiharın arkasında en az bir tanrı gizlidir


Feci mesafeler tanıdım ve full eşyasız evlerde ağladım. Masumiyet tacını giydi makyaj, tırnaklarım bile döküldü gamdan. Bazı kadınlar dışarı çıkarken file çorap giyiyordu, bazı kadınlar ise çocuğunu yanında dahi, kalbim ağırlaşıyor, kayalıklar susuyorum ve kayalıklar sadece sustukları için tehdit sayılmazlar


Hikayenin buradan sonrasında piyanonun içinden yemyeşil çimler çıkmaya başlar


Paranın yazmayacağı şiir yoktur, bu yükseklik kimseyi öldürmez ama herkese düşman. Bu arada en tarafsız renk siyahtır, beyaz değil, çünkü beyaz müsaittir


Benim en gerçek şiirim, otoban kenarındaki diğer teki kaybolmuş uzun topuklu o kırmızı ayakkabıydı.


-Yuhancığım bir şey diyeceğim sana, dhaa doğrusu minik bir itiraf, yani benim eğer yanlış anlamazsan bu günlük taslağında hala anlamadığım bazı noktalar var

-olmalı da zaten, fakat merak etmedim değil?

-çok güzel bir metronom yakaladın, hem de ikinci yazında fark ettim bunu ama, yani bunlara sanrı ya da ne bileyim serbest metinler falan desen ne olur ki?

-hayır olmaz, bunu biliyorsun, sancılar benim, e hadi serbest metin desek yine benim, fakat bunlar birilerinin dostum, ben onlar sayesinde yazıyorum bunları, nasıl onları yok sayarım

-say canım ne var sende?

-denedim, fakat yaş aldıkça bazı konularda hassaslaşıyorum galiba, uykularım kaçıyor, soğuk soğuk terliyorum falan, neyse o işte, ne yani, kimse benim gibi günlük tutmadı diye illa benim günlüğüm ezbere bi kalıba mı sokulmalı?

-yahu gerçekten sadece senin gibi duruyor, tek derdim o benim

-arkadaş neyini anlamıyorsun, tek benim zaten, ben hissediyorum, ben yazıyorum, ben görüyorum, ne var daha ötesi?

-yokta, ne bileyim, keşke bana söylemeseydin

-neyi?

-senin olmadığını bunların

-senle bir daha hiçbir şey paylaşmayacağım Nursen

-işime gelir

-gelsin tamam

-kızdın bana

-hayır, yordun beni, o kadar şey okudun hala bağnaz, hala kalıplara sığınıyorsun, sana üzülüyorum daha çok

-acımaya başladın yani, peki bakalım sevgili Yuhan

-izin verirsen devam edeceğim, çocuklara söyle çıkmayacağım bu gece, zaten geçen gece yazımı yarıda bıraktım, bu sefer olmaz

-izin veririm elbette ama, sana bir şey diyeyim mi, ben sana acıyorum asıl

-senin bana acıman bir saldırı, benim sana acıyor oluşum işe sahiplenme, aramızda gaddar olmakla, vicdan sahibi olmak kadar ince, belki de gezegenler kadar büyün bir fark var

-caydırıcı edebiyat ha, hem de bana, bunu hep hafif kadınlarda kullanmayı tercih ederdin sanıyordum

-üzerime abandığın ucu boka çıkan kişilik sentezlerini lütfen başka varoluş sıkıntısı çeken ataerkil yaratıklar üzerine boşal, ben doluyum

-sana iyi geceler Yuhan!

-iyi geceler Nursen



Aykut akgül