Döneceğim...

gitmeyi tamamladım. Gitmeyi bitirdim. Döneceğim ve ne kaldıysa onunla oturacağım. Onunla yaşayacağım. Yüzüme bazen hatıraların içli bir tebessümü gibi takılacaksa da yaşananlar 

döneceğim tersine... Silmeden izlerimi, yanından öylece, "burda ne kadar da dayanmışım. Kendi yalnızlığımı ne kadar da başarıyla sürdürmüşüm."


Döneceğim. Altını çizerek geçtiğim cümlelere tekrar bakacağım. Beni burda bulunduran his neydi?

Beni burda durduran anlam neydi?


Döneceğim... 

Hataların yanından geçerken oldu ve deneyimledim. 

Anlamı bulamasam o mavinin ve yerini karanlığa doldurduysam bu resmin şimdi onu kaldırmadan önümden sonra da üzüntümün sebebini soracağım. Döneceğim incir, badem, nar ve dut ağacına. O bahçede kalan tek tanıklara. İşte öylece artık kullanmaya kullanmaya değerini yitirmiş şeylere dokunarak konuşturmak için susulmuş yerleri... 

Bir şeye iyileşmek için döneceğim. Döneceğim. Beklentim, bu kapıdan içeri girdiğinde bana bakacak bakışlara bu kez güçlü bir suret gösterip "evet bu değişen yüzüm, bu değişen ve dönüşen yüzüm" diyeceğim. Susacaklar, şaşıracaklar belki bir ölüyü nasıl diriltiğimi görünce. Sonra şaşkınlık ve mahçubiyetiyle "içeri gir. Döndün madem içeri gir. Ayakta durma ve otur. Seni burada susturduğumuz günlere bak ve sarılmayı hak ettin artık" diyecekler. Bakacağım... Burası değişmiş ama izi kalmış bu boyanmış beyazlığa. Değişmiş ama sesi kalmış bu duvara. O yanyana durup birbirini anlamayan fotoğraflara. Kitaplar özensizleşmiş ama yırtılıp atılmaya kıyılmamış hayret edeceksin. Kitapa niçin hürmet edilmiş herşeyin yok sayıldığı evde? durduracaksın. Çünkü buraya kavga etmeye değil buraya yüzleşmeye geldin yılların uzaklığıyla. Bir el sana sarılmak isteyecek ama kendini geri itip ondan çünkü önce konuşmadan o ağız, o dil seni yaralayan sözcükler. Bir özür borcunu hatırlatıp bekleyip sana gelmeyen tüm sarılmalara. Dimdik durup omuzlarından karşısında. "Bak bu kez hazırım güçlü durmaya diyeceklerine ve bu kez açılamaz içimde bir yarık. Yaramın yerini biliyorum artık. Oraya dokunmana izin vermeyeceğim." Belki korkacak bu yeni senden. Sevgisizlikten utanacak karşında. "Beni nasıl ve neden affettin" diyerek kendine. "Beni nasıl sorumlu görmüyorsun" duygusunu görünce yüzünde başını eğip duracak karşında. Ona hiçbir şey demeyecek misin?

Orda olanlara. Seni yenik ve mutsuz bırakanlara. "Yok, ben unutmak yerine alıştım diyeceksin. Ben alışmayı unutmanın yerine koydum." Öyle bir cümle soğuk bir tokat gibi duracak odada. Şimdi kalkıp arkana bakmadan pencereye döneceksin yüzünü. Niye bu bağ hala yağmuru sevmiyor diyerek güleceksin belki. Bu çiçeğin dikenleri niye hala büyümedi. O demirler niye çürümedi. Bu çocuklar niye sevinirken hala çok bağırıyor? 

Ah çekmek senden güzelleşen bir duygu gibi dökülecek. Sana dar gelen o ev artık çok geniş gelmeye başlayacak. çünkü küçülmüş olacak içinde birikmişler. Dolmuş taşmış o bardakları çoktan kırıp kurtulmuş olduğunu bileceksin. Bir ferahlık gelecek içine. "Neyse artık kaybedecek bir şeyim kalmadı" deyip duracaksın ve döneceksin. 


Döneceğim... Herkesi karşına almaya başladığın o asi duruşunu hatırlayınca dalga geçerek biraz da olgunluğa ermişliğinle "ben seni çok sevdim" diyerek kendine. "Evet, ben seni çok sevdim kimsenin sevmediği burda. O zaman inanmıştım sana ki gitmiştin. Gitmiştin ve dönecektin biraz daha yıpranıp kendini değiştirmeyi öğrendiğinde. Bunu başardın." diyerek bir övgü göğüs kafesinde. 


Dindirecek ağrılarını. 

Sonra da dalacaksın dışarıya. Dalacaksın dışarıdaki seslere. 

Ve sonra seni yokluğa bırakan o elin sesiyle "haydi, madem döndün buraya çay içelim seninle." deyişini bir sükutla karşılayarak. "Tamam geleceğim." Nasılsa biliyorum herşeyi. Neye döneceğimi bildiğim gibi. 

"Döndüm ya. Bu kez içilen şeyler boğazımda kalmayacak. Bu kez sizinle oturduğum bu masada omurgam dimdik, yüzüm dimdik, başım dimdik. Beni susturmayacak konuştuklarınız. Konuşma sırası artık ben de." diyerek.

Döneceğim. Bu gitmek bitti.

Bu gitmek tamamlandı. 

Döneceğim...