Bu başlığı açıyorum ki herkes faydalansın, motive olsun. Ben başlıyorum. :)
1-Yapmanız gereken şeyi yapın.
2-Anı yaşayın.
3-Sizi üzen, daraltan insanlardan sessizce uzaklaşın.
4-Sizi, en iyi siz biliyorsunuz! Diğer insanları takmayın. Şu ana kadar ünlü mucitler diğer insanları taksalardı sizce ne olurdu düşündünüz mü?
5-Unutmayın, boş insanlardansa yalnızlık en iyisidir.
6-Kendi yaşam felsefenizi oluşturun, bana göre insan doğduğu zaman boş bir kitaptır ve zaman içerisinde kitabın sayfalarını kendisi doldurur. Yapılması gerekileni yapmak önceliğimdir.
7-Eğer sevdiğini veya sevdiklerini kaybettiysen, üzülme sakın! Diğer insanlar sevdiğinin veya sevdiklerinin desteği ile oldukları konuma geldiler. Sen ise tek başına o konumda duruyorsun sadece, bu seni diğer insanlardan çok daha güçlü kılar.
8- Buraya Sabahattin Ali'den bir şeyler bırakıyorum.
"Kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. Kimseden akıllı, kimseden güzel, kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. Kimse için en değilim. Bu devasa iddiasızlığın bana verdiği özgürlüğün hastasıyım."
9-Katlanılmaz olan şey yaşam değildir aslında, insanlardır. 3 ve 5. maddeyi iyi uygulayın.
Bu başlığa aklıma bir şeyler geldikçe eklemeler yapacağım. Üzülme ve bu kadar sancı çekme güzel insan, dünya yaşamı bunlar için fazla kısa. Düşmek hiç sorun değil, önemli olan daha güçlü bir şekilde kalkabilmek.
Psikolojik danışma hizmeti alın
(Ücretsiz olarak bu hizmeti sağlamaktayım, dileyen benimle iletişime geçebilir)
Varoluş var olmakla ilintilidir, dolayısıyla sıkıntısı da bununla ilgilidir. İnsan suretiyle yaşamanın, yaşamak zorunda olmanın/kalmanın karşılığıdır. Yaşam insandan bağımsız bir şey değildir, insan neyse yaşam da odur ve insan yaşamı tam anlamıyla bir sefalettir. En baştan beri yığınla sefillikle doludur. İnsanlık tarihi kanla ve gözyaşıyla yazılmıştır. İnsanın insana ve diğer tüm canlılara zulmünün tarihine her geçen gün yeni (ve bir öncekileri geride bırakabilecek boyutta/nitelikte) örnekleri eklenir. Buna karşın insanlar icatları, keşifleri, olumlu yapıp etmeleri anmayı yeğlerler. Uygarlığın kurulup geliştirilmiş olması sanki tüm o sefilliklerin üstünü örtmeye yetecekmiş gibi. Bugün sahip olunanların birilerinin ve bir şeylerin harcanmasıyla elde edildiği gerçeğini değiştirebilecekmiş gibi. İyi şeylerin de olduğu/yapıldığı iddiası -deyim yerindeyse- züğürt tesellisidir. Kötülük derinden hissedilir, iz bırakır. İyilikse anlık bir duyumsamadır, bir süre sonra unutulur, neden sonra tekrar hatırlanabilir. Kötülükse asla unutulmaz. Çıkarılamayan bir kıymık gibi ruhunuzda durur, sonsuzca kanatır. Birçok iyilik damla damla birikip bir bardağı doldurur ama bir damla mürekkep (temsili olarak kötülük) o bardaktaki suyu bulandırmaya yeter. Acı gerçektir ve belirleyicidir. Sadece midemizdeki bir ağrı tüm bedenimizi etkiler, diğer organlarımız sorunsuz çalışıyor olsa da. Aynı şekilde, birçok iyilik gören kişi tek bir kötülük nedeniyle yaşamı boyunca acı çeker. Tek bir kötülük yüzünden yaşamları altüst olmuş insanları yaşamın aslında/genelde iyi ve güzel olduğuna ikna edemezsiniz, en azından çok zor ikna edersiniz. İyilik bakiyeleri onları kurtarmaya yetmez çünkü. Mutluluk ve hüzün konularının sanattaki işleniş dağılımına bakıldığında hüzün/dram ciddi bir ağırlığa sahiptir. Mutluluklar anlıktır, hüzünler yerleşik. Yaşam bir mucize ya da hediye değildir, bir süreliğine taşınması gereken bir yük ve zorunlu görevdir. Sanat tam da burada devreye girer. Duygu ve düşüncelerin aktarım biçimi/biçemi olması sanatın ikincil görevidir. Asıl görevi bu sefil yaşamı renklendirmek, anlamlandırmak, katlanılır kılmaktır. Bu temeldeki varoluşsal sıkıntılarla ve sancılarla baş edebilmek için ortak bir reçete belirlemek olanaksızdır. Bu, kişinin tamamen kendi çabasına ve keşiflerine muhtaçtır. İç yolculuğunun sonucunda ulaşacağı kişisel gerçekleriyle ilgilidir. Varoluşsal sancılarla baş etmek kimisi için yol gitmektir sözgelimi, kimisi için okumak/yazmak, kimisi için bambaşka şeylerdir. Hiçbiri yaşamın/var olmanın gerçekte katlanılması gereken bir süreç olduğu gerçeğini değiştirmez. Fark, süreci kazasız belasız atlatıp atlatamamakta ortaya çıkar. Her şeye karşın insan huzuru bulabilir (Farkındalıklarla yoğunlaştırılmış bir kabulün verdiği huzur.) Amaç değil araç olmak üzere. Var olmanın dayanılmaz ağırlığını daha rahat taşıyabilmek için. Kendisini öldürmemek için.
1- bir şey üretmek
2- ilişki kurmak (sadece romantik ilişki değil)
3- elimizde olmayan büyük acılara karşı tavır geliştirmek
bunlar dışında bir yaşam amacı edinmek, hayatınızı anlamlı hale getirecek bir şeyler bulmak.
Öyle bir yöntem yok, geldi mi geliyor.
Yapılması gereken tek şey soruna bakmak. Ve bu sorunun çözümü siz de mi değil mi? Çözüm elinizde değilse ne düşünmeye ne de çözmeye çalışın.
Varoluş sancısı özü gereği acıyı kabullenememek. Var olmak, var olmama riskini kabul etmek demekse eğer.Bu riski almak istemeyen Zweig’in, Hemingway’in, V.Wolf’un ve daha nicelerinin bir bildiği olmalıydı. Yoksa bildikleri, bilmediklerine yetmedi mi ? Çok öyle başa çıkılabilecek bir yöntemi yokmuş gibi duruyor. Onunla beraber yaşamayı öğrenmeliyiz.