Nefes alamıyorum. Sanki tarihin başladığı ilk anlardan birindeyim ve daha nefes almayı öğrenmemişiz. Gitmiyor o yüzden, olmuyor. Sen de mi böyle hissettin Didem? O yüzden mi kendini izbe, rutubet kokan, sürekli su basan bir bodruma layık gördün? Çarşaflar içinde gizleyemeyince kendini oraya mı gizlenmek istedin?


Belki de böyledir. Gölge fesleğeni bile olamayanların kendini hapsettiği bodrumlar vardır bilmediğimiz. Gördüğümüz, her gün önünden geçtiğimiz ama farkında bile olmadığımız... Neler yiyip içtiğinden, kalp şeklinde kül tablalarına kadar anlattığın bodrum katından nasıl çıktığını anlatmaman biraz haksızlık değil mi sence de? Dünyanın neresine ait olmaya çalıştığını bulmaya çalışan insanlar sıkıştığı bodrum katlarında çıkış yolu arıyor çünkü. Kaldığımız evler, her gün kahve içtiğimiz balkonlar veya sabahladığımız bahçeler o bodrum katının bir metrekaresi eder mi acaba? Sanmam.


O kadar çok yalan söylüyoruz ki, en başta kendimize ve etrafımızdaki herkese, herhangi birimizin aslında "gerçekten kalacak bir evi" olmadığı fark edilecek diye ödümüz kopuyor adeta. Bu gerçekle yüzleşmemek için her gün alışveriş yapıp ellerimiz poşetlerle geliyoruz eve, bu yoksullukta ne kadar olursa. Balkonlarımıza saksılar koyduğumuzda, duvarlarımıza hoşumuza giden iki üç tablo astığımızda tüm sorunlarımızın hallolacağını sanıyoruz. Hiçbir yere kök salamayışımızın eksikliğini saksılardaki çiçeklerle kapatmaya çalışıyoruz, göğüs kafesimizdeki saksıdan habersiz.


Ben de yalan söylüyorum hâlâ, utanmadan. Yüzleşmenin ağır yükünün altında bir kez kaldığımdan ve ikinci kez de kalmaktan korktuğumdan. Sanki altında değilmişim gibi. Ne kadar dipte olduğumu inkar ettiğim için hâlâ düşüyorum daha da dibe, bunun sonu var mı bilmiyorum. Bodrum katımdan çıkmayı istiyorum gerçekten, bu rutubetli hava içinde nefes almam gün geçtikçe zorlaşıyor, farkındayım. Artık balkonda kurutulan naneler de, kalp şeklindeki kül tablaları da gizleyemiyor gözyaşlarımı. Didem, bir gün sanırım sana sabah kahvesine gelmek istiyorum. Gece kahvesi de olabilir, zaman kavramının bizim için önemli olduğunu düşünmüyorum. Güneşle olan mesafeli ilişkimiz ortada sonuçta.


Tek bir şeyi kabullenelim, kabulleneyim istiyorum. Her birimizin bir bodrum katı var kiraladığımız. Hiç gitmediğimizi düşünsek bile var ve o bodrum katında birden fazla kişi olunca yalnızlığımız azalmıyor, azalmayacak. O kapıdan çıkıp Karaköy sahiline inmek bizimle alakalı sanırım. Bu tabii ki bodrum katlarını kapatıp gidelim demek değil, aksine kalmalı ki sığınacak bir yerimiz olsun. Ama oraya sıkışıp kalmanın sonu zatürre. Ben zatürre olmak istemiyorum. Anlıyorsun değil mi Didem?